Yukarı
Çık
Av. Doğan Güney YILMAZ

Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunda yapılan tanımlara göre Kadın Karşı Şiddet; “kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan… tutum ve davranışlardır.” Aynı kanunda şiddet ise “Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı” olarak tanımlanmıştır. Aile içi şiddet ise kişinin eşine, çocuklarına, annesine, babasına, kardeşlerine veya yakın akrabalarına yönelik olarak uyguladığı fiziki, cinsel, ekonomik veya psikolojik şiddettir. Aile içi şiddet konusunda kavram oldukça geniş tutulmuştur. Bu kanundan yararlanmak için illaki fiziki şiddete maruz kalmak gerekmemektedir. Aile içerisindeki bireylere yönelik olarak baskı mahiyetinde yapılan birçok eylem bu kanun çerçevesinde şiddet olarak görülmüş ve yasaklanmıştır. Aile içerisinde devamlı aşağılanma, ekonomik olarak kazandığı bütün paralara el konulması, bir davranışı yapmak yada yapmamak için tehdit edilme, zorla evlendirilme, zorla bir işin yaptırılması yada yaptırılmaması, özgürlüğün kısıtlanması gibi birçok davranışta bu kanun çerçevesinde şiddet sayılabilecektir.

Aile içi şiddet kavramı kanunda oldukça geniş tutulmuştur. Bu kavramları dört ana başlık halinde anlatmak anlaşılması için daha mantıklı olacaktır. Fiziksel Şiddet: Aslında aile içi şiddetin en az görüleni olmasına rağmen zarar boyutları sebebiyle toplumda en çok dikkat çeken aile içi şiddet türüdür. Fiziksel şiddet kanunda açık bir şekilde tanımlanmamıştır ama kişinin bedeni üzerinde uygulanan korkutma, sindirme v.b amaçları bulunan her türlü şiddet eylemleri olarak adlandırılabilir. Fiziksel şiddetin birçok şekli vardır. Tokat atmak, boğazını sıkmak, tekme atmak, yumruk atmak, tartaklamak, bir uzvunu sıkmak, kolunu sıkmak, kolunu bükmek, saçını kesmek, saçını çekmek, herhangi bir cisim vasıtasıyla vücuda zarar vermek (Buna örnek olarak bıçaklamak, silahla ateş etmek, kezzap dökmek, kaynar su dökmek, vücutta sigara söndürmek gibi durumlar gösterilebilir.) işkence yapmak, sağlıksız ortamlarda yaşamaya mecbur bırakmak, sağlık kuruluşlarından yararlanması engellemek nedeniyle bedensel bir zarara maruz bırakmak örnek olarak gösterilebilir. Psikolojik Şiddet: Aile içi şiddetin en çok rastlanılan türüdür. Psikolojik şiddet fiziki bir şiddet uygulamadan kişiyi korkutma veya yıldırma yoluyla bir şeyi yapmaya yada yapmamaya zorlamak olarak tanımlanabilir. Aile içinde sıkça yaşanan ve psikolojik şiddet sayılabilecek örnekler ise, bağırmak, küfür etmek, korkutmak, tehdit etmek, hakaret etmek, birileriyle görüştürmemek, eve kapatmak, insanların yanında küçük düşürmek, çocuklarını göstermemek, çocuklarından uzaklaştırmak, çeşitli sebepler baskı ve kontrol altında tutmak, bir yerlere gitmesini engellemek, başkalarıyla kıyaslamak, giyimine karışmak, gidilecek yerlere karışmak, görüşeceği insanları baskıyla belirlemek, kişisel gelişimine engel olmak gösterilebilir. Ekonomik Şiddet: Türk toplumunda aile içi şiddetin en büyük sebebi olan ekonomi de bazen şiddet aracı olarak kullanılabilir. Aile içerisinde kişinin ekonomik özgürlüğünün her tür kısıtlanması, paranın baskı ve yaptırım aracı olarak kullanılması ekonomik şiddet olarak tanımlanabilir. Aile içinde sıkça yaşanan ve ekonomik şiddet sayılabilecek örnekler ise, maaşını vermemek, para vermemek, çok kısıtlı para vermek, ailenin ekonomik harcamaları veya tasarrufları konusunda bilgi vermemek, mallarını elinden almak, parasını elinden almak, takılarını almak, çalışmasına müsaade etmemek, zorla istemediği işlerde çalıştırmak, çalışan kadınların iş hayatını olumsuz etkileyecek kısıtlamalara mecburi tutmak (başörtüsü yasağı olan yere başörtüyle girmeyi zorunlu tutmak, pantolon giyilmesi gereken işte pantolon giymesine müsaade etmemek gibi), aileyi ilgilendiren her tür ekonomik konuda tek başına hareket etmek gösterilebilir. Cinsel Şiddet: Aile içerisinde kişinin cinsel özgürlüğünün her tür kısıtlanması veya her tür cinsel zorlama ve cinselliğin baskı ve yaptırım unsuru olarak kullanılması cinsel şiddet olarak tanımlanabilir. Aile içinde sıkça yaşanan ve cinsel şiddet sayılabilecek örnekler ise, kadının istemediği yerde ilişkiye girmeye zorlamak, kadının istemediği anda ilişkiye zorla girmek, kadının istemediği biçimde ilişkiye zorlamak (anal seks ve oral seks buna örnek olarak gösterilebilir), başkalarıyla cinsel ilişkiye zorlamak, kadının cinsel organlarına bilerek zarar vermek, çocuk doğurmaya zorlamak, çocuk doğurmamaya zorlamak, kürtaja zorlamak, ensest ilişkiye zorlamak, fuhuşa zorlamak, istemediği biriyle evlendirmeye zorlamak, sözlü olarak cinsel içerikli tacizde bulunmak, cinsel içerikli rahatsızlık verici eylemlerde bulunarak cinsel organını göstermek, cinsel içerikli rahatsız edici yazılı, sözlü veya görsel baskıda bulunmak gösterilebilir.

Aile içi şiddete maruz kalan kişiler birçok imkândan faydalanabilirler. Toplumumuzda henüz tam anlamıyla bu kavram gelişmese de yakın zamanda daha yararlı ve aktif şekilde kullanılacağını ümit ettiğimiz yasal hakları ve imkânlarınızı bu başlık altına ayrıntılı anlatacağız. Polis Merkezleri: Aile içi herhangi bir tür şiddete uğrayan kişiler öncelikle polis merkezlerine giderek konu hakkında şikâyette bulunmalı ve koruma talep etmelidir. Polis merkezine gitme imkânı olmayan kişiler telefon ile de başvurabilir. Yapılacak şikâyette şiddetin ayrıntıları açıklanmalı ve korkulan veya başına gelmesi muhtemel riskler açıkça ifade de belirtilmelidir. Devlet koruması istendiği ve şiddet uygulayan eş hakkında şikâyetçi olunduğu ifade de beyan edilirse kişiler için daha sağlıklı çözümler üretilebilmektedir. Polis merkezlerinde aile içi şiddete dair özel uygulamalar yapılmakta ve eğitici birçok broşür verilmektedir. Kullanabileceğiniz bütün yasal haklarınızı ayrıntılı olarak polis merkezlerinden öğrenebilirsiniz. Cumhuriyet Savcılığı: Cumhuriyet Savcılığına verilecek bir dilekçe ile şiddete maruz kaldığınız için suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Dilekçenizde ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanunda bulunan haklarınız için de talepte bulunabilirsiniz. Cumhuriyet savcılıkları konuya ilişkin tedbirleri alacak ve ivedi bir biçimde şiddeti uygulayan kişiye dair dava açacaktır. Tabiki Cumhuriyet Savcılıklarının dava açması için ana ölçüt şiddetin varlığıdır. Gerçek dışı iddialar dolayısıyla cumhuriyet savcılığına başvuru yapılırsa Cumhuriyet Savcılığı araştırma sonrasında takipsizlik kararı verecektir. Barolar: Aile içi herhangi bir tür şiddete uğrayan kişiler için barolarda kadın hakları komisyonları kurulmuştur. Hukuki olarak ekonomik durumu olmayanlar için devlet harçları hariç ücretsiz işlemleri takip edecek ve yasal haklarınız konusunda size bilgi verecek birçok avukata ulaşabileceğiniz bir mercidir. Sağlık Kuruluşları: Uğranılan şiddeti belgelendirmek açısından en yakınınızdaki sağlık kuruluşuna gidebilirsiniz. Alacak olduğunuz şiddete uğradığınıza dair rapor hukuki koruma için esas teşkil edecektir. Sivil Toplum Kuruluşları: STK’lar kadın hakları konusunda oldukça faydalı çalışmalar yapmaktadır. Özellikle şiddete uğrayan kadınların haklarının korunması amacı ile birçok STK kurulmuştur. STK’larda şiddete maruz kalan kadınlar için çeşitli imkânlar sunulmaktadır. Hukuki hakların anlatımı, sığınma, danışmanlık ve yaşanılan şiddetle ilgili her türlü destek STK’lar tarafından verilmektedir. Yardım alabileceğiniz başlıca STK’lar · 8 Mart Kadın Platformu 0212 232 10 00 · Anne-Çocuk Eğitim Vakfı 0212 225 00 63 · Anne ve Bebek Sağlığı Vakfı 0216 345 52 54 · Çağdaş Eğitim Vakfı 0212 256 02 68 · Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği 0212 273 16 32 · Çocuğu İstismardan Kor. ve Rehabilitasyon 0216 348 05 24 · Çocuk Vakfı 0212 240 23 83 · Cumhuriyet Vakfı 0212 512 05 05 · Dayanışma Vakfı 0212 631 14 50 · Emekçi Kadınlar Birliği Kültür Sanat Merkezi 0212 245 31 69 · İstanbul Çocuk Sağlığı Derneği 0212 230 59 13 · İstanbul Eğitim Kültür Vakfı 0216 326 34 15 · İstanbul Eğitim Vakfı 0212 251 06 04 · İstanbul Hasta Çocukları Koruma Derneği 0212 588 49 18 · İstanbul Hayır İsleri Derneği 0216 323 16 12 · Ka-Der (Kadın Adayları Destekleme Derneği) 0212 274 09 54 – 55 · Kadıköy Sağlık Eğitim Merkezi Vakfı 0216 348 68 28 · Kadın Araştırmalar Derneği 0212 511 98 26 · Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı 0212 249 07 00 · Kadın Eserleri Kütüphanesi Bilgi Mrk Vakfı 0212 534 95 50 · Kadın Haklarını Araştırma Geliştirme 0216 359 82 87 · Kadın Haklarını Koruma Derneği 0212 245 77 99 · Kadının İnsan Hakları Projesi 0216 357 21 42 · Kadınlarımız Fikir ve Kültür Derneği 0216 349 03 79 · Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı 0212 248 16 80 · Ruh Hastalarını Readaptasyon Derneği 0212 247 69 41 · Sokak Çocukları Derneği 0212 231 95 73 · Türk Eğitim Vakfı 0212 275 52 60 · Türk Kültür Vakfı 0212 246 23 28 · Tuvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı 0212 282 89 16 · Umut Çocukları Derneği 0212 297 61 06 · Yakınları Kaybolmuş Aileler Derneği 0212 635 28 64 · Yasamı Paylaşalım Kadıköy Kadın Grubu 0216 346 45 60 Belediye Kadın Danışma Merkezleri: Birçok belediyede Kadın Haklarının korunması için Kadın Danışma Merkezleri kurulmuştur. Bu merkezlere kadınlara ekonomik, hukuksal, tıbbi ve danışmanlık destekleri verebilmektedir. Bazı belediyelerde sığınma evleri de bulunmaktadır. Belediyelerin bu imkanlarından faydalanmak için belediyeye gitmeniz ve telefonla belediye ile irtibata geçmeniz gerekmektedir. İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü: İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü kadın haklarına yönelik olarak Kadın Konukevleri, Kadın Sığınma Evleri, Danışmanlık ve Rehberlik hizmetleri sunmaktadır. Konukevleri ve Sığınma evlerinde kalmak için yapılacak başvurular il sosyal hizmetleri müdürlüklerine yapılması gerekmektedir. Konukevlerinde gizlilik ve güvenlik oldukça üst düzeydedir. Kuruluşun adresi ve telefonları gizlidir. Konukevlerinde kalan kadınlarla ilgili olarak hiçbir bilgi ve belge hiç kimseye açıklanmaz. Kadınlara yönelik herhangi bir zorlama veya yaptırım yoktur. Kişilere hukuksal danışmanlık ve rehberlik hizmeti verilir ama kararı kişiye bırakılır. Sığınma evlerindeki kadınlar 0-12 yaş arasındaki çocuklarını yanında getirilebilirler. Gizlilik ve güvenlik çocuklar için de aynen geçerlidir. Eğer kalacak kişinin 12 yaşın üzerinde bir çocuğu bulunuyorsa çocuklar uzmanların görüşleri doğrultusunda kalacak uygun bir kuruluşa sevk edilir. Konukevlerinde kalma süresi 3 aydır. Fakat bu süreler uzatılabilmektedir. Konukevlerinde kalan kadınlar istediği anda kuruluşa bir dilekçe vererek konukevinden ayrılabilirler. Konukevlerinde birçok imkân mevcuttur. Psikolojik ve hukuksal destek, güvenlik, korunma, barınma, meslek edindirme, çocuk bakımı, küçük boyutlu ekonomik destek, sosyal yardım fonlarını kullanılması rehberliği, ev tutmak isteyenler için ev bulma konusunda yardım, sağlık hizmetleri ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme kurumunun kreş, ayni ya da maddi yardım gibi hizmetleri sunulur. Alo 183: Şiddete uğrayanların başvurabileceği ücretsiz danışma hattıdır. Danışma hattında şiddete uğrayanlara her konuda rehberlik ve danışmanlık hizmetleri sunulmaktadır.

Şiddete uğrayan aile bireyleri için en etkili yöntem Aile Mahkemesi ve Cumhuriyet Savcılıklarına başvurudur. Aile Mahkemesine aile içi şiddet sebebiyle yapılacak bir başvuru neticesinde mahkeme hakimi Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun gereğince şiddeti uygulayan kişiye çeşitli cezalar verebilmektedir. Bu cezaların en başında müşterek evden uzaklaştırma ve eve belirli bir mesafeye kadar yaklaşmama cezası gelmektedir. Aile içi şiddeti uygulayan kişi bu cezaya uymadığı takdirde hapis cezası verilmektedir. Ayrıca aile içi şiddeti uygulayan kişiye Nafaka ödeme yükümlülüğü de verilebilmektedir. Şiddeti uygulayan kişi koruma süresi içerisinde ev eşyalarına zarar vermesi halinde hapis cezasına maruz kalacaktır. Ayrıca telefon yoluyla rahatsız etme, takip etme v.b durumlarda da ceza hapis cezasına çevrilecektir. Şiddet uygulayan kişinin adına kayıtlı silah olması halinde ceza süresi içerisinde silahını kolluk kuvvetlerine teslim etmesi zorunludur. Mahkeme hâkimi uygun göreceği tedbirleri dosyanın esasına girmeden ivedi bir şekilde verecektir. Bu dava harçsız açılmaktadır.

Özel Kanunlarda da hükümler olmasına karşın Aile İçi Şiddet dolayısıyla başvurulabilecek kanunlar aşağıdakilerdir. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu

Medeni Kanunun 166. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Evlilik birliğinin en az bir yıl sürmesi koşuluyla, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu tür boşanma davalarında taraflar boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu konusunda bir protokol yaparlar. Hakim bu protokolü uygun bulabilir veya tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak değişiklikler yapabilir. Bu değişiklikler taraflarca da kabul edilirse boşanmaya hükmolunur.

Medeni Kanun’a göre evlenme yaşı 17’dir. 17 yaşında olan henüz reşit olmamış bir genç aile izni ile evlenebilecektir.

2001 yılı medeni kanun değişikliği ile birlikte eşler aksine sözleşme yapmamışlarsa uygulanacak kanuni mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir. Bu mal rejimi evlilik sonrası bir emek karşılığında kazanılan malların paylaşımına ilişkindir ve evlilik devam ederken çıkan artık değerin yarı yarıya paylaşılması olarak özetlenebilir. Mal ayrılığı rejimi için taraflar ayrıca bir sözleşme yapmalıdır. Bu sözleşme evlenmeden önce veya sonra olabilir. Bu sözleşme noterde düzenleme veya onaylama şeklinde olabilir. Mal ayrılığı rejimi kısaca evlilik süresince herkesin kazancının kendisine ait olması boşanma halinde malların paylaşılmaması olarak özetlenebilir. Bu mal rejiminde her eş kendi malından, borcundan ve alacağından sorumludur.

Medeni Kanun’a göre evlenme için yetkili yerler belediyelerdir. Evlilik için başvuruları eşlerden birinin ikametgahının bulunduğu ilçe yada il belediyesine yapabilirsiniz.

Evlilik için başvurularda çiftlerden çeşitli evraklar istenmektedir. Belediyelerin ilgili bölümlerine sunulacak bu evraklar aşağıdaki listede bildirilmiştir. Evlilik Başvurusu İçin Gereken Belgeler Listesi Öncelikle Başvurulacak Belediyeye ait ikametgah adresinde oturulduğuna dair Merniste kayıtlı olması gerekmektedir. Mernis kaydınız başka bir adreste ise güncellemeniz gerekecektir. Çiftlere ait son medeni halini belirten TC kimlik numarası ve resim bulunan nüfus cüzdanı (Nüfus cüzdanı harici kimlikler kabul edilmemektedir. Evlendirme Yönetmeliği Md 18 uyarınca) En az 6 adet son 6 ay içerisinde çekilmiş renkli vesikalık fotoğraf. (Başörtülü fotoğraflar alın çene ve yüz açık ise kabul edilmektedir.) Aile Sağlık Hekiminden veya Belediyenin polikliniğinden alınmış Evlilik Sağlık Raporu (Raporlar doktorlar tarafından imzalı ve kaşeli olmalıdır. Aile sağlığı hekimini bilmeyenler sağlık bakanlığınınSağlık Bakanlığılinkinden gerekli bilgileri edinebilir.) Boşanmış bayanlar için boşanmadan sonra ki 300 günlük süre içerisinde evlilik başvurusu yapılacak ise iddet müddetinin kaldırıldığına dair kesinleşmiş mahkeme kararı. Eşler 17 yaşını tamamlamamış iseler velayeti altında bulunduğu anne yada babasından veya her ikisinden de alınmış evlenmeye izin belgesi. 16 Yaşını doldurmuş kişiler evlilik için başvuruyor ise mahkemeden alınmış izin belgesi. Taraflardan biri yabancı ise vatandaşı olduğu ülkenin yetkili mercilerince veya o devletin Türkiye’de temsilcilikleri var ise temsilcilikler tarafından evlenecek kişinin adını, soyadını, anne adını, baba adını, doğum tarihini, medeni halini ve evlenmesine engel halinin bulunup, bulunmadığını gösterecek şekilde düzenlenmiş ve usulüne uygun olarak onaylanmış belge (Evlenme Yönetmeliği 20.md uyarınca) Evlenecek çiftler birlikte başvuru yapamayacak ise gelemeyen eşin diğer eşe Noterden düzenleyerek verdiği Özel Vekaletname Belediyelerce verilecek evlenme beyannameleri ve doldurulacak belgelerin doldurulması gerekmektedir. Eğer Mal ayrılığı rejimi benimsenecekse Noterden düzenlenmiş Mal Ayrılığı Sözleşmesi ibraz edilmesi gereklidir. Kızlık soyadını kullanmak isteyenlerin kayıt anında bu talebini sözlü olarak iletmesi yeterlidir. İkamet edilen yerden başka yerde evlenmek isteniyorsa ikametgah belediyesinden alınan İZİN BELGESİ. Müracaat evraklarının geçerlilik süresi 6 aydır. Gün talebi evrakların tamamlanmasından sonra yapılacaktır. Müracaat tarihinden sonra en yakın 3 gün için süre verilebilmektedir.

Nikah şahitleri nikah töreni anında belirlenebilir. Nikah şahitlerinin TC numaralı kimlikleri, adresini beyan etmesi ve reşit olması zorunludur.

Türk Medeni Kanunu uyarınca 2 dereceye kadar kan bağı ile birbirine akraba olan kişiler evlenemez. Bunlara kardeşler, baba, torun, amca, dayı, yeğen, hala, teyze örnek gösterilebilir. Eğer eşler boşanmış ise boşanan eşlerden herhangi biri diğer eşin altsoyu ve üstsoyu ile evlenemezler. Türk Medeni kanununda evlenme yasağına ilişkin bir diğer hüküm ise evlatlıktır. Evlat edinen kişiler ile evlatlık arasında evlenme akdi kurulamaz.

Terk durumlarında eğer eş haksız yere birlikte yaşanılan konutu bırakıp gitmişse, öncelikli olarak yapmak gereken terk sebebiyle boşanma davası açmak olmalıdır. Terk edilmenin haksız olduğu ispatlandığı takdirde eşin kusurlu olduğu kabul edilecek ve talep halinde mahkemece takdir edilecek bir tazminata hükmedilecektir.

Evlilik birliği içerisinde eşlerden her biri aile birliğin bütün giderlerine katılmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğüne yerine getirmeyen eş için Türk Medeni Kanunu 198 maddesi uyarınca mahkemeye başvurulabilir. Başvuruda eşin evle ilgili ekonomik giderlere katılmadığı bildirilmelidir. Bu durumda mahkeme hakimi evle ilgilenmeyen eş yönünden çeşitli yaptırımlar uygulanmasına karar verebilir.

Aile Hukuku ailenin devamının sağlanması ve evlilik sebebiyle eşlerden birinin zarar görmesini engellemek üzere doğmuş bir kavramdır. Eğer eşlerden biri Aile Hukuku kurallarına alenen aykırı davranıyorsa bu durumda mahkemeden tedbir talep edilebilir. Elindeki malvarlığını boşanma ihtimali sebebiyle satışa çıkaran eş için mahkemeden boşanma davası bile açmadan tedbir istenebilir. Zira Aile Mahkemelerinin var olma amacının ailenin ekonomik bütünlüğünü de korumak olduğunu düşündüğümüzde mahkeme bu yönde tedbir kararı verebilecektir. Türk Medeni Kanunu Madde 199 da geçen “Ailenin Ekonomik Varlığının Korunması” maddesi baz alınarak tedbir talebinde bulunulabilir. Bu tür bir dava da mahkeme öncelikle elden çıkarılan malların değerlerine bakacak ve buna göre bir karar verecektir. Fakat dava açılırken tedbir talebi ile birlikte açılırsa mahkeme dava sonuna kadar malvarlığı üzerine tedbir koyabilir. Dava sonunda mahkeme ailenin malvarlığının satışı hususunda kendisinin onayını arayabilir. Malvarlığını azaltan eşin malvarlığı üzerindeki tasarruf hakkını sınırlandırabilir.

Evliliğin sona erme hallerinden en bilineni boşanmadır. Fakat Medeni Kanunda tanımlanmış bir çok halde evlilik sona ermektedir. Ölüm evliliği kendiliğinden sona erdiren durumlardan biridir. Bunun yanında mahkemeler tarafından verilmiş boşanma kararı da evliliği sona erdirir. Eşlerden biri gaip olması yada ölüm karinesi sebebiyle kayıp olması halinde de evlilik belirli sürelerin sonunda kendiliğinden sona ermiş olacaktır. Ayrıca Evliliğin Butlanı hallerinde de evlilik kendiliğinden son bulacaktır. Evliliğin sona ermesinin bir diğer hali de evliliğin iptalidir. Evliliğin iptali de evliliğin sona erdiği hallerden biridir.

Boşanma Davaları iki ana türde açılır. Bunlardan birincisi Anlaşmalı Boşanma Davası ikincisi ise Çekişmeli (Anlaşmasız) Boşanma Davası dır. İki tarafın boşanmanın mevcut olan tüm esas hususlarında anlaşarak mahkemeye birlikte imzalanmış bir protokol ve bir tarafın dilekçesi sunularak açılır. Anlaşmalı boşanma davaları çekişmeli boşanma davalarına nazaran çok daha kısa sürmektedir. Anlaşmalı boşanma davasında taraflar maddi tazminat, manevi tazminat, nafaka, velayet, mal paylaşımı, eşya paylaşımı gibi esaslı konuların tamamında anlaşmış olmalıdır.

Anlaşmalı boşanma Türk Medeni Kanunu Madde 166 da açıklanmıştır. Anlaşmalı boşanmanın ilk şartı evliliğin en az bir yıl sürmüş olmasıdır. Bir yıldan önce anlaşmalı boşanma ile taraflar boşanamaz. Anlaşmalı boşanmanın diğer bir şartı da evliliğin temelinden sarsılmasıdır. Evliliğin temelinden sarsılması demek evliliğin taraflardan biri veya ikisi içinde ortak yaşamanın çekilmez hale gelmesi anlamına gelmektedir. Tarafların her konuda anlaşmaya varması da anlaşmalı boşanma davasının şartlarından biridir. Taraflar her konuda anlaşmaya varmamış ise anlaşmalı boşanma davası açılamaz. Anlaşmalı boşanma davası açılırken iki tarafça ortak olarak imzalanmış ve üzerinde anlaşılmış bir protokol de bulunması gerekmektedir.

Boşanma davalarında taraflar boşanmanın esas hususlarında anlaşamamışlarsa bu durumda açılacak dava Çekişmeli (Anlaşmasız) Boşanma Davasıdır. Tarafların üzerinde anlaşamadığı hususlarda mahkeme tarafların kusurları, ekonomik durumları, sosyal statüleri, tanık beyanları, deliller, bilirkişi raporları, uzman raporları v.b kriterlere göre karar verecektir.

Boşanma davalarında süre öncelikle davanın Anlaşmalı Boşanma Davası olarak mı, Çekişmeli Boşanma davası olarak mı açıldığına bağlı olarak değişmektedir. Anlaşmalı boşanma davaları tarafların duruşmaya gelmesi halinde çoğunlukla tek celsede bitmektedir. Çekişmeli Boşanma davalarında ise süre değişkendir. Süreyi etkileyen ana unsurlar davanın çekişmeli olan noktalarıdır. Çekişmeli Boşanma Davalarında süreyi etkileyen unsurlar genelde Maddi – Manevi Tazminat Talebi olup olmadığı, Nafaka Talebi olup olmadığı, Velayet Talebi olup olmadığı, Çeyiz ve Eşya talebi olup olmadığı, Tanık sayısı, bilirkişi incelemesine gerek olup olmadığı gibi konulardır. Ne kadar çok çekişmeli konu varsa sürenin uzama ihtimali o kadar artmaktadır. Ama ortalama olarak konuşmak gerekirse çekişmeli boşanma davaları 1-2 yıl arasında karara çıkmakta Yargıtay da geçecek süre ile birlikte bu süre 3-4 yıla kadar uzayabilmektedir.

Boşanma davaları Genel Dava Vekâletnamesi ile açılamaz. Kişiye sıkı sıkı bağlı bir hak olan boşanma hakkını kullanabilmek için özel türde bir vekâletname çıkarılmalıdır. Diğer birçok davanın aksine de dava dosyasına vekâletnamenin aslını sunmak gerekecektir. Vekâletin içeriğinde vekâlet çıkaran tarafın boşanma isteği açıkça yazmak zorundadır. Boşanma vekâletlerinde muhakkak fotoğraf olmalıdır. Bu şartları taşıyan vekâletname ile boşanma davası avukat aracılığıyla açılabilir.

Boşanma davalarında esas görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Aile Mahkemelerinin olmadığı yerde boşanma davaları genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemelerinde açılır. Asliye Hukuk Mahkemeleri boşanma davalarına Aile Mahkemesi sıfatıyla bakacaktır.

Bir davanın nerede açılacağı sorusu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre cevaplanacaktır. HMK’ya göre boşanma davaları için yetkili mahkeme bir tane değildir. Boşanma davaları için davanın açılabileceği çeşitli yetkili mahkemeler bulunmaktadır. Bunlardan biri eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesidir. İkincisi ise eşlerin son 6 ayda birlikte ikamet ettikleri yer mahkemesidir. Son yetkili mahkeme ise davalı tarafın ikametgâhı mahkemesidir. Boşanma davası bu üç yetkili mahkeme alanından herhangi birinde açılabilir.

Boşanma davası için Kanunda birçok sebep sayılmıştır. Boşanma davalarındaki mantık ise sebebin taraflardan herhangi birinden “evliliğin devam ettirmesini” beklemeyecek derece de ağır olmasıdır. Boşanma davalarında en sık görülen uyuşmazlık “Şiddetli Geçimsizlik” tir. Eşlerin gerek mizacı gerekse kültür ve yaşam tarzları şiddetli geçimsizliğe sebep olabilir. Fakat bu geçimsizliğin evliliğin devamının beklenemeyecek derecede ağır olması gerekmektedir. Yeni HMK gereğince artık Anlaşmalı boşanma davalarında bile evliliğin devam ettirilmesinin beklenemeyeceği derecede olan tartışmalar belirtilmelidir. Özel boşanma gerekçeleri de boşanma davalarında geçerli olacaktır. Kanunda sayılan ve boşanma davalarında sıkça kullanılan boşanma gerekçelerine örnek olarak zina (suç olmaktan çıksa da aldatma hala geçerli bir boşanma sebebidir sadece ceza-i sonuçları yoktur.) hayata kast, haysiyetsiz yaşam sürme, kötü muamele, onur kırıcı davranışlar, suç işleme, eşe karşı şiddet uygulama sayılabilir.

Boşanma davasında mahkemece verilen karar taraflarca temyiz edilmezse dava kesinleşecektir. Taraflarca temyiz edilmesi halinde Yargıtay’dan gelecek onama kararıyla dava kesinleşir. Kesinleşmeden sonraki süreç ise Mahkeme Kalemi tarafından halledilir. Bu süreçte mahkeme kalemi kesinleşme şerhi içeren kararı kesinleşme sonrasında (30 günlük Kanuni süresi var) genelde bir hafta içerisinde Nüfus müdürlüğüne göndererek kararın nüfusa işlenmesini sağlar. Bu şekilde boşanma kararı kesinleşmiş ve nüfusa işlenmiş olur.

Eşiniz evliliği devam ettirmemeniz ve dava açmanız sebebiyle tarafınıza ağır hakaretlerde bulunuyorsa önünüzde iki ihtimal olacaktır. Birincisi eğer sizde boşanma taraftarı iseniz eşinizin size karşı yaptığı ağır hakaret, tehdit ve şiddet sebebiyle boşanma davası açmaktır. Bu şekilde eşinizin boşanmada ağır kusurlu olduğunu ispatlamış olarak manevi tazminata hak kazanmış olursunuz. Ayrıca davayı da istediğiniz şekilde boşanma ile gerçekleştirmiş olursunuz. Eğer boşanma taraftarı değil iseniz kavgalarınıza şahit olan kişileri de gösteren aile içi şiddeti engelleyen kanun çerçevesinde Aile Mahkemelerinden veya Cumhuriyet Savcılıklarından eşin evden belirli süreliğine uzaklaştırılmasını isteyebilirsiniz.

Boşanma davalarında ispat konusunda anlattığımız üzere boşanma davalarının temelinde evlilik birliğinin bir taraf için çekilmez hale geldiğini ispatlamak yatar. Boşanma davaları için birçok ispat yöntemi vardır. Bunların en başında tanıklar gelir. Tanıklar boşanma davalarında yaşanan olayları anlatarak eşinizin kusurunu ispatlayabilir. Burada önemli olan husus tanıkların olayları duyan kişilerden değil olaylara bizzat şahit olan kişilerden seçilmesidir. Tanıkların anlatacağı konular ise eşin kusurlu olduğu noktalara ilişkin olmalıdır. Maddi konularda boşanma davalarında taraflara kusur yükleyebilir. Devamlı hesabını bilmeden yüksek harcamalar yapan eş evlilik ekonomik sebeplerden dolayı sona eriyorsa kusurlu sayılacaktır. Bunun için birçok ispat aracı mevcuttur. Banka Ekstreleri, Kredi kartı harcamaları, haciz işlemi yapılmışsa bilgisi, menkul – gayrimenkul satışı yapılmışsa bunların bilgisi boşanma davalarında kusurun ispatını sağlayabilecektir. Davanın konusundan biri de şiddet ise bunun için tanık anlatımları önemlidir. Fakat tanık anlatımlarından daha önemli olan durum ise sağlık raporlarıdır. Şiddete maruz kalan eş konu ile ilgili olarak Polis merkezlerine şikayet ederek tutanak tutturmalı ve maruz kaldığı şiddetin boyutlarının tespiti için sağlık raporu almalıdır. Kişinin maruz kaldığı şiddetin boyutuna göre video kaydı ve fotoğraflarla da eşin kusuru ispatlanabilir. Son zamanlarda çok sık gündeme gelen sosyal medya vakaları da boşanma için iyi birer delildir. Eşlerin Facebook, Twitter, Linkedin ve Google Plus gibi sosyal medya sitelerinde yaptığı paylaşımlar kusuru ispatlamak için iyi birer araç olabilir. Kişilerin bilgisayarındaki kayıtlar da bu delillerin arasında sayılabilir.

Boşanma davası kişinin sadece medeni hali ile ilgili durumunu değiştirecektir. Eski kanunda olan Dul hükmü kaldırılmış ve artık boşanan kişiler Bekar olarak Nüfus kayıtlarında görünmektedir. Boşanan kişi kadın ise kızlık soyadına geçebilir. Ama eğer kocasının soyadını kullanmakta haklılığını ispatlarsa soyadı değişmeden kalabilecektir. Boşanma sonrasında eşler birbirine karşı mirasçı olamazlar. Bu mirasçılık türü evlilik ile doğduğu için boşanma ile son bulacaktır. Boşanma davası sonunda mahkeme tazminatlara da hükmedebilir. Maddi Tazminat ve Manevi Tazminat konusunu ilerleyen bölümlerde bulabilirsiniz. Eşler arasında uygulanan mal rejimi de boşanma ile birlikte sona erecektir. Eşler Mal rejiminin tasfiyesini boşanma harici bir dava ile isteyebilirler. İlerleyen bölümlerde Mal Rejimleri başlığında bu konulardaki soruları da sizler için cevapladık.

Boşanma davalarında avukatla takip zorunluluğu bulunmamaktadır. Fakat özellikle taleplerin çok olduğu boşanmaların işi bilen avukatlarca yöneltilmesi hem süre hem ekonomi açısından taraflara fayda sağlayacaktır. Davanın ispatı, usüli işlemler, Dilekçelerin zamanında sunulması, duruşma esnasındaki beyanlar gibi işin teknik kısımları avukatlar tarafından takip edildiğinde hak kaybına uğrama ihtimaliniz ortadan kalkmaktadır.

Boşanma veya hukuk davalarında barolar ihtiyacı olan kişilere avukatlık hizmetini ücretsiz verebilirler. Fakat her hal ve karda kişiler mahkeme harçları ve masraflarını kendisi karşılamak zorundadır. Bulunduğunuz ildeki baroların adli yardım bölümüne başvurduğunuzda baro sizi bir avukata yönlendirecektir. Avukatın beyanı doğrultusunda kişinin ödeme gücü mevcut ise baro vekâlet ücreti için avukata ödediği bedeli Adli Yardımdan faydalana kişiden geri isteyecektir. Adli Yardım maddi imkanları yerinde olmayan kişilere sağlanan bir destektir.

Genel Kural olarak Boşanma Davalarında mahkeme masrafları sabittir. Hukukta buna matbu harç denir. Boşanmanın ferileri konumunda olan tazminat ve nafaka için ayrıca harç ödenmesi istenmez. Fakat bu taleplerinizin yanında çeyiz eşyası, ziynet eşyası veya ey eşyalarının da bedeli talep edilmişse bu bedeller üzerinden harç ödemesi ayrıca yapılacaktır. Talep ettiğiniz bedel doğrultusunda nispi harç belirlenecektir. Yeni HMK ile birlikte artık dava açılırken Tanık Sayısı, Bilirkişi Talebi, Keşif Talebi gibi unsurlar da ayrıca ücretlendirilecek ve dava açılırken peşin olarak davacıdan tahsil edilecektir.

Boşanma davası reddedilip kesinleşmesinden itibaren kanunen taraflar 3 yıl bir araya gelemiyorsa taraflardan birinin boşanma davası açması ile mahkeme “Eylemli Ayrılık” sebebi ile boşanma kararı verecektir. Bunun için ana kural tarafların boşanmanın reddedildiği tarihten sonra 3 yıl kesintisiz olarak ayrı yaşamalarıdır.

Boşanma davası kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan biridir. Bu hak kişilerin talebinden bağımsız olarak kullanılamaz. Fakat kişi davayı açtığı için boşanmayı talep etmiş sayılmaktadır. Bu durumda yasal mirasçılar boşanma davasına devam edebilir. Boşanma davasına devam etmenin mantığı ise karşı tarafın kusurunu ispatlamaktır. Karşı tarafın kusuru ispatlanırsa boşanma gerçekleşmeden davacı eş ölse bile boşanma gerçekleşmiş gibi kusurlu ve davalı eş mirastan mahrum kalacaktır.

Boşanma davasının kimin açtığının hukuken bir önemi yoktur. Sadece boşanma davasını açan taraf davasını ispatlayamazsa mahkeme boşanma kararı vermeyecektir. Boşanma davasını açan taraf boşanmanın gerçekleşmesi için ispat külfeti altındadır.

Boşanma Davalarında tarafların en çok sordukları soru boşanma davasının kim tarafından açılacağıdır. Boşanma Davasının kim tarafından açılacağının bir önemi yoktur. Sadece davayı açan dava harç ve masraflarını ödemekle mükelleftir. Ayrıca davayı açan karşı tarafın boşanma davasındaki kusurunu ispatla mükelleftir. Örneğin davayı açan eşinin kendisini aldattığını ileri sürüyorsa bunu çeşitli delillerle ispatlamalıdır. Ayrıca davalı da bunun gerçek olmadığını ispatla mükelleftir ve karşı savı varsa bunu da karşı davasında ileri sürmelidir. Tarafların kusurlarını tespit edecek olan mahkeme hakimidir. Mahkeme hakimi gerek dosyaya sunulan delilleri gerekse de kendi kişisel kanaatini kullanarak kimin kusurlu olduğuna kanaat getirecektir. Hakimin kusur yönündeki kanaati doğrultusunda tarafların boşanma davasında talep ettikleri tazminat talepleri gündeme gelecektir. Türk Medeni Kanunu’ nun 174. maddesinin 1. fıkrasında, mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceği belirtilmiş; 2. fıkrasında ise, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan taraftan manevi tazminat isteyebileceği öngörülmüştür.

Boşanma davasında hakim kendi kişisel kanaatine ve toplanan delillere göre boşanma kararı verebileceği gibi, ayrılık kararı da verebilir. Aile Mahkemesi boşanma davasında tarafların bir araya gelme ve barışma ihtimalini görürse ayrılık kararı verebilir. Ayrılık davası kabul edilirse , evlilikte barışma ihtimali beklenecektir. Ayrılık kararı verilirse hakim 1ila 3 yıl arasında ayrılık süresine karar verecektir. Bu süre kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren başlar. Bu süre zarfında tarafların barışma hali söz konusu olursa , ayrılık kararı sona erer. Ancak Mahkeme kararında yer alan ayrılık süresi dolunca ayrılık kararı sona erer. Eğer süre dolduktan sonra taraflar hala barışmamışlarsa ayrılık kararı sona erer.

Boşanma Davalarının uzun sürmesi ülkemizde yalnızca boşanma davalarına mahsus bir durum değildir. Ülkemizde özellikle büyük şehirlerde açılan tüm davalar uzun zamana yayılmaktadır. Büyük şehirlerde duruşmalar arası en az 2-3 ay gibi bir süre verilmektedir. Bu durum dosyaların çokluğu ve iş yoğunluğu ile alakalıdır. Büyük şehirlerde açılan anlaşmalı boşanma dosyalarında duruşma günleri 2- 3 ay sonrasına verilirken küçük yerlerde ertesi güne dahi verildiği görülmektedir. Dosya açıldıktan sonra kararın çıkabilmesi için taraf teşkilinin sağlanması,delillerin toplanması, tarafların karşılıklı cevap sürelerinin beklenmesi,tanıkların dinlenmesi,raporların sunulması, esin sürelerin geçirilmesi vb. birçok aşamanın gerçekleşmesi gerekmektedir.Bu işlemler gerçekleşmeden boşanma kararı verilemez. Bu işlemlerin de gerçekleşmesi çoğu zaman dosyanın da durumu göze alınarak 1-2 yılı bulmaktadır. Her dosyanın durumu ayrıdır. Bir şahsın dosyasının 1 yılda sonlanması bir başkasınınkinin de 1 yılda sonlanacağı anlamına gelmez. Her ne kadar yapılan işlemler aynı ise de mahkemelerin iş yoğunlukları ve hakimlerinin değerlendirme süreçleri birbirlerinden farklıdır.

Tarafımıza sıkça gelen bir sorudur. Evliliğiniz henüz bir yılı doldurmamış ise de anlaşmalı olarak tek celsede boşanma gerçekleşebilir. Fakat usul açısından anlaşmalı boşanmadan birtakım farklılıklar gösterir. Fakat tek celsede bitmesi mümkündür.

Anlaşmalı boşanma davası olsun, çekişmeli boşanma davası olsun, diğer davalar da dahil olmak üzere hiç bir davada avukat tutma zorunluluğu yoktur, fakat boşanma konusu çok teknik bir konudur ve yapılacak en küçük hata ileride telafisi imkansız sonuçlar doğuracaktır. Esasen bu soru bir doktora ” ameliyat olmam için doktora ihtiyaç var mı? ” sorusuyla aynı niteliktedir. Adliye koridorları, bir avukata başvurmadan davayı takip etmeye çalışan fakat eline yüzüne bulaştıran, işin içinden çıkamayan insanlarla doludur. Bir davanın takibi kesinlikle herkesin yapabileceği bir iş değildir, hak kaybına uğramamanız ve zaman kaybetmemeniz açısından iyi bir boşanma avukatıyla çalışmanızı tavsiye ederim.

Kiracı muaccel olan kira bedelini altı ay ve ya daha fazla süreli kira sözleşmelerinde otuz günlük; daha az süreli sözleşmelerde altı günlük süre içinde ihtarname tebliğine rağmen ödemezse temerrüte düşmüş olur. Buna göre, kiraya veren, muaccel kira bedelini ödemeyen kiracısına bir ihtarda bulunacak ve bu ihtarla hem ödeme için 30 günlük süreyi bildirecek, hem de süre sonunda sözleşmeyi feshedeceğini açıkca belirtecektir. Ayrıca ödenmeyen kira miktarının da ihtarda gösterilmesi gerekir. Kiracı, verilen mehlin sonunda kira borcunu öderse, mesele kalmaz. Kiralayan ihtarnamede fazla kira talep etse dahi, kiracı ihtilafsız kira bedelini 30 günlük süre içinde ödemek zorundadır. Aksi halde temerrüte düşecektir. Dava 30 günlük sürenin sonunda açılabilir. Kira süresinin sonunu beklemeye gerek yoktur.

Anlaşmalı boşanma davası tek celsede biten bir dava olduğu için genellikle taraflar bu davanın bir kaç gün içinde biteceğini düşünürler. Fakat maalesef avukatsız açılan bir boşanma davasında duruşma günü 3-4 aydan önce verilmez. Fakat avukat aracılığı ile dava açılırsa yaklaşık 10 gün içinde duruşma günü alınıp davanız görülür.

Tek tarafın bir avukata vekalet vermesi yeterlidir. İki tarafında vekalet vermesine gerek yoktur.

Kiraya veren veya malik kira tespit davası açabilir. Kira sözleşmesinin sona ermesinden itibaren en geç 15 gün önce ihtar veya dava dilekçesinin davalı kiracıya tebliğ edilmesi gerekir. Buna uyulmazsa, mahkemece tespit edilen kira, bir sonraki kira döneminden itibaren geçerli olacaktır. Belirtilen süre içinde ihtar gönderilmişse, dönem sonuna kadar dava açılabilecektir. Kira sözleşmesinde kira artışına ilişkin özel şart varsa, bu şart yenilenen ilk dönemde tarafları bağlar; yani yenilenen ilk dönemde bu şarta göre kira artışı yapılır. Yine sözleşmede her yıl kiranın artacağına ilişkin özel şart varsa, ihtarname çekmeye gerek yoktur. Dönem sonuna kadar her zaman dava açılabilir.

Anlaşmalı boşanma davalarında her avukat farklı fiyat verebilir. Biz ortalama 2000 TL ücret talep etmekteyiz.

Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yatırım yaparken karşılaştıkları sorunların azaltılması ve Türkiye’ye daha fazla yabancı yatırımcı gelmesi için 05.06.2003 tarihinde yeni Yabancı Yatırımlar Kanunu çıkarıldı. Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu diğer ülkelerdeki benzerlerine uygun olarak şirket ve şube kuruluşunda bürokrasiyi %70 oranında azaltmakta ve ön izin alma zorunluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Bu Kanun, Türklerin veya yabancıların Türkiye’de şirket kurması arasındaki farkları ortadan kaldırmaktadır. Türkiye’de Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulan yabancı sermayeli şirketler Türk şirketidirler. Dolayısıyla bu şirketlere ayrıcalıklı bir muamele uygulanması veya farklı teşvik unsurları verilmesi söz konusu olmadığı gibi bu şirketler farklı yükümlülüklere de tabi değildir.Yabancı yatırımcıların anayasada ve ilgili kanunlarda yer alan haklarına ilişkin hususlar yeni Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununda teyit edilmektedir. Kanun ile yabancı sermayeli şirketlerin, şirket kuruluşu için Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü’nden almak zorunda oldukları ön izin kaldırılmıştır. Böylece kuruluş işlemi tamamen yerli sermayeli şirketlerde olduğu gibi gerçekleşecektir. Türkiye’de kurulan yabancı sermayeli şirketler, Türk Şirketi sayıldığından bu şirketlerin hak ve yükümlülükleri Türk Ticaret Kanunu ve diğer mevzuatla Türk şirketleri için belirlenen hak ve yükümlülükler ile aynı olmaktadır. Kanunda yabancı yatırımcıların Türkiye’deki faaliyet ve işlemlerinden doğan net kar, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedellerinin, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlar ile dış kredi ana para ve faiz ödemelerinin bankalar ve özel finans kurumları aracılığı ile yurtdışına serbestçe transfer edilebileceği hükmü açıkça ifade edilmiştir. Bunun yanı sıra, Türk Ticaret Kanununun 137.md. uyarınca, ticaret şirketlerinin, hak iktisap etmeleri ve borç altına girmeleri söz konusu işlemlerin şirket sözleşmesinde yazılı işletme mevzuu kapsamında yer alması şartıyla mümkündür. Yönetim merkezi Türkiye’de bulunan, yabancı yatırımcıların ortaklığı ile kurulan ya da iştirak edilen şirketler, Türk şirketi sayılmaktadır. Yabancı sermayeli şirketler Türkiye’de serbestçe gayrimenkul de alabilirler. Yabancı gerçek kişilerin gayrimenkul ediniminde, karşılıklılık esasları geçerli olmaya devam edecektir. Yabancı sermayeli şirketlerin gayrimenkullerinin kamulaştırmasına ilişkin olarak Anayasa ve Kamulaştırma Kanununda yer alan ilkelerin, ikili yatırım anlaşmalarımız ve diğer uluslar arası anlaşma metinlerinde yer aldığı şekliyle düzenlenmesi sağlanmış, kamulaştırmanın anılan mevzuatlarda belirtilen koşullar yerine getirilmeksizin gerçekleştirilemeyeceği ifade edilmiştir. Özel hukuka tabi olan yatırım sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ile yabancı yatırımcıların kamu kuruluşları ile yaptıkları kamu hizmeti imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde yatırım uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için; görevli ve yetkili mahkemelerin yanı sıra ilgili mevzuatta yer alan koşulların oluşması ve tarafların anlaşması kaydıyla, milli ve milletlerarası tahkim ya da uzlaşma ve arabuluculuk gibi uyuşmazlık çözüm yollarına başvurulabilir. 6224 Sayılı Kanun ve ilgili mevzuata göre yabancı sermayeli şirket kurmak için yabancı ortak başına asgari 50.000 ABD Doları sermaye getirilmesi şartı ve Limited ya da Anonim Şirket kurma zorunluluğu vardı.Yeni Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununa göre 50.000 USD şartı ve diğer zorunluluklar ortadan kaldırılmıştır. Yukarıda bazı hükümleri ile belirttiğimiz gibi, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile; Türk ve Yabancıların şirket kurması ve işletmesindeki farklar ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca diğer ülkelerin yabancı yatırımcıyı ülkelerine getirebilmek için uyguladığı satış bedeli ve kar transferi gibi kolaylıklar yaklaşık 1,5 yıldır ülkemizde de uygulanır olmuştur. Bu Kanunun getirdiği kolaylıkların önümüzdeki dönemlerde ülkemize yabancı yatırımları arttıracağı görülecektir.

Boşanma davalarının en kısa sürede sonuçlanması için şüphesiz iyi bir dosya takibi de gereklidir. Zaten iş yükünden dolayı zorluklar yaşayan yargı sistemimiz yanında kişisel olarak yapılan hatalar da bu süreci uzatacaktır. Halk arasında boşanma avukatı olarak tabir edilen ve boşanma davalarında uzman olan avukatların bu süreyi kısaltarak istenen sonuca en kısa zamanda ulaştığı da bilinen bir gerçektir. Tabi ki aşağıda belirteceğimiz boşanma kararı dışındaki diğer talepler de boşanma sürecini etkilemektedir. Tarafların en kısa sürede boşanmaları için en önemli şart boşanma ve diğer konularda anlaşmış olmasıdır. Mahkeme huzurunda nafaka, tazminat, kişisel eşyalar, velayet gibi konularda anlaşmazlık bulunmadığı takdirde ve eğer evlilik 1 yılı geçmişse boşanma kolay olacaktır. Bu durumda taraflar da mahkeme önünde hazır bulunursa tek celsede boşanma gerçekleşmektedir.

TYDTA, yerli ve yabancı yatırımcılara tek durak hizmet sağlayan, Türkiye’nin resmi ve ulusal yatırım destek ve tanıtım ajansıdır. Kurumun verdiği hizmetlerden bazıları şunlardır: - Başlangıç aşamasında izlenecek olan yol boyunca yabancı yatırımcılara yardım sunmak - Merkezi ve yerel mercilerden yatırıma ilişkin onay ve izinlerin alınması gibi yatırım öncesinde, yatırımın gerçekleştirilmesi sırasında ve sonrasında destek hizmetleri sağlamak - Potansiyel yatırımcılara sanayi ve sektör bazında tanıtım yapmak - Türkiye’deki yatırım olanaklarını gerek yurtdışında ve gerekse yurtiçinde tanıtmak - DYY konusunda Türkiye’yi bir marka haline getirmek ve Türkiye’nin imajını iyileştirmek - İş ortamını genel anlamda iyileştirmek amacıyla reform politikaları geliştirmek

Türk hukukunda iki tip boşanma şekli vardır: Anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma. Anlaşmalı boşanmada her iki taraf da boşanmayı arzular. Mali konular, çocukların velayeti, mal paylaşımı konularında bir anlaşma metni vardır. Hakimin buna müdahale etme şansı olsa da, her iki taraf da müdahale edilen hususları benimser ve onaylarsa anlaşmalı boşanma gerçekleşir. Çekişmeli boşanmada ise taraflardan biri boşanmayı ister, diğeri istemez. Bu durumda davayı açan davacı taraf artık evlilik birliğinin çekilmez bir hale geldiğini ispat etmekle mükelleftir. Mahkemenin de buna kanaat getirmesi şarttır. Taraflardan birinin boşanmayı istemediği hallerde delillerin toplanma ve davanın ispatlanma süreci Türkiye’deki hukuk sisteminin ve adliyelerin yoğunluğundan dolayı uzar. Bunun en önemli sebebi, özellikle büyük şehirlerde duruşmanın kısa ararlıklarla değil, iki-üç ay gibi uzun aralıklarla verilmesidir.

Maddi Tazminat evlilik ve boşanma sebebiyle uğranılan maddi zararları belirtmektedir. Manevi Tazminat ise evlilik ve boşanma sebebiyle uğranılan duygusal zararları belirtmektedir. Maddi Zararda ispat unsuru sert şekilde aranırken Manevi Tazminatta evliliğin son bulması bile tazminat nedeni olabilir.

Boşanma davalarında Maddi Tazminat talep edebilmek için öncelikli olarak açılmış bir boşanma davası olması gerekmektedir. Boşanma davaları karşı davacı olarak da açılabilir. Yani eşiniz size karşı boşanma davası açmış olsa bile aynı dava içerisinde sizde eşinize yönelik olarak karşı davacı olarak boşanma isteyebilir, boşanmanın yanında maddi tazminat ve diğer boşanmanın ferilerini talep edebilirsiniz. Boşanma davalarında maddi tazminat konusu ispat gerektiren bir husustur. Öncelikle maddi tazminat talebinde bulunan eşin az kusurlu veya kusursuz olması gerekmektedir. Az kusurlu kavramından anlamamız gereken ise diğer eşe göre daha az kusurlu olunmasıdır. Diğer eş kusursuzsa az kusurlu kişi maddi tazminat talep edemez. Boşanma davalarında maddi tazminat talep edildiğinde harç ödenmeyecektir. Ama boşanmada sonra açıldığı takdirde harca tabidir. Boşanma davalarında mahkeme uygun bir maddi tazminata hükmedecektir. Uygun maddi tazminattan kasıt ise eşlerin kusur durumu, tazminatı ödeyecek kişinin ekonomik durumu, evlilik süresince yaşadıkları sosyal statü ve yaşam tarzı, kişilerin gelirleri gibi unsurlardır. Mahkeme bu unsurları re’sen tespit ederek karar verecektir.

Manevi Tazminat kavramı Türk Hukukunda henüz gelişmese bile boşanma davalarında şartların oluşması halinde mahkemece karar verilen bir tazminat türüdür. Manevi Tazminat Davaları Zenginleşme aracı olarak kullanılamaz. Bu sebeple mahkemelerde çok yüksek manevi tazminatlara hükmedilmemektedir. Manevi Tazminatları diğer tazminatlardan ayıran özellik ise bir kere istenmesi ve bedelin artırılamamasıdır. Manevi tazminat gereği uğranılan zarar bellidir. Bu zarar dava süresinde artırılamaz. O yüzden Manevi Tazminat talebinde bulunurken talep edeceğiniz rakamın değiştirilemeyeceğini düşünerek bir talepte bulunmalısınız. Manevi Tazminatlar Uygulama da genelde boşanma davası ile birlikte talep edilir. Karşı dava olarak da talep etme hakkınız mevcuttur. Manevi Tazminata hak kazanmak için boşanma sürecinde yaşanan olayların psikolojik olarak sizi etkilemesi, kişilik haklarınızın ciddi bir biçimde saldırıya uğraması, bu saldırının sizde derin etkiler bırakması gerekmektedir. Kusur durumu Maddi tazminatlar için anlattığımız şekildedir. Boşanmada diğer eşten daha az kusurlu yada kusursuz eş manevi tazminat talebinde bulunabilir. Manevi Tazminat davalarında önemli olan kişisel olarak uğradığınız zararı ispat edebilmenizdir. Hukuk Davalarının ana mantığı ve Medeni Kanun gereği herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Manevi tazminat ispatlansa bile boşanma gerçekleşmemişse mahkeme manevi tazminata hükmetmeyecektir. Manevi tazminatı hak edebilmek için boşanmanın da aynı zamanda gerçekleşmesi gerekmektedir. Manevi tazminat davalarında da maddi tazminat davalarında olduğu gibi boşanma ile birlikte açıldığında harç ödenmez.

Yeni DYY Kanunu ile iş kurmak için izlenmesi gereken adımlar sayıca azaltılarak ve sadeleştirilerek şirket tescil süreci yeniden düzenlenmiştir. İşlemlerin işlerlik ve hız kazanacak biçimde sadeleştirilmesi ile birlikte şirket tescili ve kuruluşu bir gün içinde tamamlanabilmektedir. Aranan tek şart Ticaret Sicili Memurluğu’nda standart bir formun doldurulması ve gerekli belgelerle birlikte teslim edilmesidir. Şirket kurmak için yatırımcıların aşağıdaki adımları izlemesi gereklidir: • Noter onaylı Şirket Kuruluş Sözleşmesinin teslim edilmesi; • Şirket sermayesinin % 0,04’ünün Merkez Bankası’na ya da devlet bankalarından birine yatırılması • Şirket Kuruluş Formu’nun doldurulması • Şirketin genel merkezinin bulunduğu ildeki Ticaret Sicili Memurluğu’na kayıt yaptırılması

Aile Mahkemelerinde Tazminatlar genelde boşanma davası ile birlikte istenir. Mahkeme Boşanma konusunda karar verirken bu tazminatlara hükmeder. Mahkeme tazminatlara hükmederken maddi ve manevi tazminat bölümlerinde anlattığımız ölçütleri temel alacaktır. Ama yine de belirtmekte fayda var ki boşanma da az kusurlu yada kusursuz eşin maddi tazminat hakkı vardır. Boşanma da kusurlar eşit ise maddi tazminat istenemez.

Maddi ve Manevi Tazminat Aile mahkemesinden verilen kararla hükme bağlandığı için eski eşin tazminatları ödememesi durumunda mahkeme kararına dayanan ilamlı icra takibi yoluna gidebilirsiniz. İlamlı İcra takibi yolu diğer icra yollarına göre daha çabuk çözüme ulaşabilir. Karşı tarafın yapacağı itirazlar icrayı durdurmayacağı için eski eşinizin mal varlığı, banka da parası yada maaşı olması durumunda icra kanalıyla haciz işlemleri yaptırabilirsiniz.

Anlaşmalı boşanma davalarını anlatırken sıkça değindiğimiz bir husus vardı. Anlaşmalı boşanmalarda önemli olan tarafların boşanmanın tüm esaslı unsurlarında karşılıklı olarak anlaşmasıdır. Maddi ve Manevi Tazminatta boşanmanın esaslı unsurlarındandır. Eğer bir taraf maddi yada manevi tazminat istiyorsa diğer eş ile karşılıklı olarak bedel üzerinde anlaşıp bunu protokole ekleyebilir. Bu şekilde mahkeme anlaşmalı boşanma konusunda hüküm kuracağı zaman tarafların anlaşmış olması sebebiyle karar tazminat hükümlerini de yazacaktır. Ama eğer taraflar maddi ve manevi tazminat konusunda anlaşamıyorsa bu durumda anlaşmalı boşanma yapılamaz. Çekişmeli boşanma davası yoluna gidilmelidir.

1- Genel Müdürlük, Bölge Müdürlüğü veya Serbest Bölge İşletici veya Kurucu/İşletici şirketten alınan Faaliyet Ruhsatı Müracaat Formu doldurulur. Uzman bir hukukçu eşliğinde bu işlemin yapılması tavsiye edilir. 2-Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının 951 101 301 nolu Dolar ($) hesabına müracaat ücreti ( 5.000 ABD Doları) yatırılır. 3-Müracaat dosyası (Faaliyet Ruhsatı Müracaat Formu, ekleri ve fotokopileri) ve müracaat ücretinin yatırıldığını gösteren dekontun aslı ile birlikte Genel Müdürlüğe veya Bölge Müdürlüğüne bir dilekçe ile başvurulur. 4- Genel Müdürlük tarafından müracaat değerlendirilir. - Olumsuz ----> Müracaat ücreti iade edilir. Olumlu 5- Kira sözleşmesi için Serbest Bölge Kurucu ve İşletici/İşletici şirkete ya da iş yeri kiralama konusunda Faaliyet Ruhsatı sahibi kullanıcılarla 30 gün içinde kira sözleşmesi akdedilir. 6- Kira sözleşmesi ile birlikte Genel Müdürlüğe müracaat edilir. 7-Faaliyet Ruhsatı düzenlenir. Serbest bölgelerde faaliyette bulunmak için Dış Ticaret Müsteşarlığı Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğünden Faaliyet Ruhsatı alınması gerekmektedir. Faaliyet ruhsatı almak üzere; § Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü, Serbest Bölge Müdürlüğü veya serbest bölgenin işletici/kurucu-işletici şirketinden temin edilecek Faaliyet Ruhsatı Müracaat Formu ve bir fotokopisi. § Müracaatçı ve serbest bölgede yapacağı faaliyet hakkında tanıtıcı bilgi, § İmza sahibinin yetki belgesi ve imza sirküleri ile (varsa) firma temsilcisinin yetki belgesi ve imza beyannamesi, § Müracaatçı firmanın kuruluş ilanı ile son sermaye ve ortaklık yapısının yayımlandığı Türkiye Ticaret Sicil Gazeteleri ve Ticaret ve/veya Sanayi Odası kaydı (Yabancı firmalar için kendi ülkelerinde geçerli olan kuruluş belgesinin Türkiye'nin o ülkedeki temsilciliğince onaylı örneği), § Firmanın son üç yıla ilişkin bilançosu, kar ve zarar cetveli, § Müracaat ücretinin Merkez Bankası'na yatırıldığını gösterir banka dekontunun aslı ve bir fotokopisi, § (Varsa) Son üç yılda Türkiye'ye getirilen döviz tutarını gösterir belgeler, bir dilekçe ile birlikte iadeli taahhütlü olarak doğrudan Dış Ticaret Müsteşarlığı Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü 06510 Emek / ANKARA – TÜRKİYE adresine gönderilebileceği gibi ilgili Serbest Bölge Müdürlüğüne de teslim edilebilir. Genel Müdürlükçe yapılan inceleme sonucu Faaliyet Ruhsatı alması uygun görülen firmalar 30 gün içinde; açık alan kiralayacak iseler serbest bölge işletici/kurucu işletici firması ile, hazır işyerlerinden birini kiralayacak iseler bölgede kiralama ruhsatına sahip herhangi bir kuruluş ile kira sözleşmesi yaparlar. Arazisi özel sektöre ait bazı serbest bölgelerde ise firmaların arazi veya işyeri satın alması da mümkün bulunmaktadır. Genel Müdürlükçe yapılan inceleme sonucu Faaliyet Ruhsatı alması uygun görülen firmalar 30 gün içinde; arazi veya işyeri satın alacak iseler, serbest bölge işletici/kurucu işletici firması ile satış sözleşmesi yaparlar. İlgili Serbest Bölge Müdürlüğünce onaylanmış sözleşmenin bir sureti Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü'ne iletilir. Genel Müdürlükçe verilen süre içerisinde kira/satış kontratı yapanlar adına Faaliyet Ruhsatı düzenlenir. Yatırımcı kullanıcılar, Faaliyet Ruhsatını aldıktan sonra, Bölge Müdürlüğüne müracaat ederek, hazırlatmış oldukları inşaat projelerini uygulamak üzere "İnşaat Ruhsatı" alırlar. İnşaat çalışmalarını bitirdikten sonra "İskan Ruhsat"larını alarak ticari faaliyetlerine başlarlar. Faaliyet Ruhsatı alması uygun görülmeyenlere ise, Faaliyet Ruhsatı için ödedikleri müracaat ücretleri iade edilir. Serbest bölgelerde faaliyette bulunacak bütün gerçek ve tüzel kişiliğe sahip Türkiye'de faaliyet gösteren firmaların, serbest bölgedeki faaliyetlerini oluşturacakları şubeleri aracılığı ile yapmaları zorunludur. Bu durumda merkez firmanın son üç yıla ait bilançolarının incelenmesi sırasında sermaye yapısı ve karlılık durumu gibi hususlar gözönünde bulundurulacaktır. Serbest bölgede faaliyet gösterecek şubenin ticari faaliyete başlayabilmesi için mutlaka sermaye tahsis edilecek ve işletme gideri öngörülecektir. Serbest bölgelerde faaliyette bulunacak bütün gerçek ve tüzel kişiliğe sahip firmaların faaliyet alanlarının serbest bölgeler ile sınırlı olması halinde bile, ticaret sicili kayıtlarının bulunması zorunludur.

Maddi ve Manevi Tazminatlar boşanma davasının içerisinde istenebilen kavramlardır. Boşanma davası sırasında maddi ve manevi tazminat istememiş iseniz yapmanız gereken tek bir şey vardır. Türk Medeni Kanunu 178. Maddesinde geçen süreye sebebiyle boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tazminat taleplerinizi dava yoluyla isteyebilirsiniz. Çünkü Medeni Kanunun ilgili maddesinde boşanmadan kaynaklı davalar boşanma davasının kesinleşmesinden sonra 1 yıl içerisinde açılmalıdır. Aksi takdirde kişilerin bu hakkı kalmayacaktır. Mahkeme tazminat davasında boşanma da kusursuz yada az kusurlu olan eşe maddi tazminata hükmedecektir. Manevi Tazminat konusunda ise haksız şekilde duygusal yönden zarara uğratılmış kişi talepte bulunabilir. Boşanma davası kesinleştikten sonra 1 yıl içerisinde açılmayan davalar daha sonra açılamaz.

-Hazır işyeri kiralamak suretiyle üretim konusunda faaliyet gösterecek kiracı-kullanıcı firmalar için 15 yıl, diğer konularda 10 yıl, kendi işyerini inşa etmek suretiyle üretim konusunda faaliyet gösterecek yatırımcı-kullanıcı firmalar için 30 yıl, diğer konularda ise 20 yıl süreli Faaliyet Ruhsatı verilmektedir. -Serbest bölgedeki faaliyetlerle ilgili her türlü ödemeler dövizle yapılır. -Serbest bölge faaliyetlerinden elde edilen kazanç ve gelirler kambiyo rejimine ve herhangi bir izne tabi olmaksızın, yurt dışına veya Türkiye'ye transfer edilebilir. -Fiyat, kalite ve standartlarla ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşlarına verilen yetkiler serbest bölgelerde uygulanmaz. -Serbest bölgeler gümrük bölgesi dışında sayıldığından, serbest bölgeler ile Türkiye arasında yapılan ticarette dış ticaret rejimi hükümleri uygulanır. Başka bir deyişle, Türkiye"den serbest bölgeye satılan mallar ihracat rejimine, serbest bölgeden alınan mallar ise ithalat rejimine tabi olup, serbest bölge kullanıcıları Türkiye’den KDV’siz mal ve hizmet satın alabilirler. Diğer taraftan, serbest bölge ile diğer ülkeler ve diğer serbest bölgeler arasında dış ticaret rejimi hükümleri uygulanmaz. Serbest bölgelerden Türkiye’ye yönelik mal satışına kısıtlama getirilmemiştir (Tüketim ve riskli mallar hariç). -Mallar serbest bölgede süre sınırlaması olmaksızın kalabilir. -Serbest bölgede sağlanan teşvik ve avantajlardan yerli ve yabancı bütün firmalar eşit olarak yararlanır. -Serbest bölgeler; AB ve Orta Doğu pazarlarının yakınında, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’deki büyük limanlara, uluslar arası havaalanlarına, karayolu ağlarına, kültür, turizm ve eğlence merkezlerine yakın yerlerde kurulmuştur. -Serbest bölgelerin altyapısı gelişmiş ülkelerdeki benzerleri ile aynı standarttadır. Açık ve kapalı alan kiraları diğer ülkelere göre düşüktür. Serbest bölgeye getirilen Türkiye veya AB menşeli ya da buralarda serbest dolaşımda bulunan Gümrük Birliği kapsamındaki malların, serbest dolaşımda bulunma statüsü değişmediğinden, Türkiye’ye veya AB üyesi ülkelere girişinde gümrük vergisi ödenmez. Ayrıca, üçüncü ülke menşeli malların serbest bölgeye girişinde ve bu malların Türkiye veya AB üyesi ülkeler dışındaki üçüncü ülkelere gönderilmesi halinde de gümrük vergisi ödenmez. Ancak, serbest bölgeden Türkiye’ye veya AB üyesi ülkelere gönderilen serbest dolaşım durumunda olmayan üçüncü ülke menşeli mallar için Ortak Gümrük Tarifesi ile uyumlaştırılmış Türk Gümrük Tarife Cetveli’nde belirtilen oran üzerinden gümrük vergisi ödenir. -Serbest bölgeler "Türkiye-AB Gümrük Bölgesi”nin parçası sayıldığından, serbest bölgelerden Türkiye veya AB menşeli ürünler ile Türkiye’de serbest dolaşım durumunda bulunan gümrük birliği kapsamındaki ürünler A.TR Belgesi düzenlenerek AB’ye gönderilebilir. Üçüncü ülke menşeli ürünler ise Ortak Gümrük Tarifesi ile uyumlaştırılmış Türk Gümrük Tarife Cetveli’nde belirtilen oran üzerinden serbest bölge gümrük müdürlüğüne gümrük vergisi ödenerek serbest dolaşıma geçirildikten sonra A.TR Belgesi düzenlenerek AB’ ye gönderilebilir. -İthal girdi kullanarak ürettiği ürünleri dış pazarlara satan, -Emek-yoğun sektörlerde faaliyette bulunan, -Re-eksport faaliyetinde bulunan, -Dövizle işlem yapmak isteyen üretim ve alım-satım yapan -Altyapısı hazır modern iş ortamı arayan Firmalar için Serbest Bölgeler daha avantajlıdır.

Kısaca anlatmak gerekirse Aile hukuku anlamında velayet evlilikten doğan müşterek çocuğun 18 yaşını doldurana kadar idaresi hakkıdır.

Velayetin takdirinde mahkemenin göz önüne alacağı ana kriter “Çocuğun korunması”dır. Mahkemeler bunu çok geniş kapsamda değerlendirir. Çocuğun psikolojik ve ekonomik yönden korunması, korumanın başlıca kapsamlarındandır. Velayet hakimin talep olmasa dahi kendiliğinden takdir etmesi gereken bir işlemdir. Taraflar velayet konusunda anlaşmışlarsa mahkemeler çoğu zaman bu anlaşmaya uymaktadırlar. Ama Mahkeme annenin haysiyetsiz yaşam sürmesi durumunda, anneye kız çocuğun velayetini vermeyebilir. Yine buna benzer olarak, kız çocuğunu başka biriyle nikâhsız şekilde birlikte yaşayan anneye de vermeyebilir. Velayet Kamu düzenini ilgilendiren bir husus olduğu için hâkim bu konuda tarafların talepleriyle bağlı değildir. Re’sen karar verecektir. Mahkemenin vereceği kararın ana mantığı ise çocuğun her türlü menfaatinin korunması olacaktır. Uygulamada genellikle 12 yaşına kadar olan çocuklar anneye bırakılmaktadır. Bunun sebebi de çocuğun anne bakımına muhtaç olmasıdır. Annenin ekonomik durumu yerinde olmasa bile babadan alınacak nafaka ile bu ekonomi sağlanacaktır. Çocuğun yaşı 12 den yukarı olduğu durumlarda hâkim çocuğun görüşüne de başvurabilir. 12 yaşın ilerisinde az da olsa hayatı kavramaya başlayan çocuğun talepleri de mahkeme hakimi için önem arzedebilir.

Boşanma davalarında eşlerden birinin yabancı olmasının Türkiye’de yapılan boşanmalarda hiçbir geçerliliği yoktur. Mahkeme Türklere yapılan boşanma davasındaki kuralların aynısını uygulayacaktır. Fakat tarafların ülke dışında yaşaması halinde mahkeme velayeti düzenlerken bu hususları da düşünüp karar verebilir. Çocuğun kaçırılması ihtimaline binaen görüşme günlerinde yatılı izin vermeyebilir. Böyle bir ihtimal yoksa yılda belirli bir süre yatılı görüşme ayarlanabilir. Bu durumlar tamamen tarafların yaşama şekillerine göre mahkemece değerlendirilerek karara bağlanır.

Boşanma davası içerisinde veya dava sonucunda mahkeme velayeti eşlerden birine verdiği takdirde velayeti vermediği eş için görüşme günleri düzenlemekle mükelleftir. Velayetin bulunmadığı eş ilgili görüş günlerinde çocuğu yanına alabilecek ve mahkemenin takdir ettiği şekilde yatılı yada belirli süreli olarak çocukları ile görüşebilecektir. Velayeti elinde bulunduran eş diğer eşe velayetin gereklerini uygulatmıyorsa başka bir deyişle çocuğun velayetine sahip eş diğer eşe çocuğu göstermiyor ise İcra Kanunu uyarınca icra takibi başlatılabilir. Çocuğun teslimine ve gösterilmesine yönelik icra takibi kesinleştirilince icra müdürlüğünden bir memur ile sosyal hizmetlerden bir memur ile çocuğun görülmesi için gidilebilir. Velayeti elinde bulunduran eş bu takibe rağmen çocuğu göstermemekte diretirse hakkında icra ceza mahkemesinde ceza davası açılabilir.

Velayet mahkeme kararı ile verildiği için ancak mahkeme kararı ile kaldırılabilir yada değiştirilebilir. Velayetin değiştirilmesi için açılacak davanın hukuktaki adı Velayetin Nez-i Davasıdır. Bu dava ile mahkeme şartları oluşması halinde velayetin değiştirilmesi kararı verebilir. Dava için çeşitli deliller ispat aracı olarak kullanılabilir. Velayetin kötüye kullandığının ispatlanması, Velayet Görevinin yapılmadığının ispatlanması, velayet görevine aykırı davranıldığının ispatlanması velayetin değiştirilmesi sebeplerinden bazılarıdır. Mahkeme çocuğu illaki eşlerden birine bırakmak zorunda değildir. Eğer mahkeme iki eşin de çocuğa veli olarak bakamayacağını düşünüyor ise 3. Bir kişiye velayeti verebilir. Ya da sosyal hizmetler bünyesinde çocuğa bakılmasına karar verebilir.

Velayet anne veya babaya verildiyse, diğer taraf velayetin şartları oluştuğunda, velayetin kendisine verilmesini talep edebilir. Önemli olan, velayet hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığının ya da velayeti elinde bulunduran tarafın çocuğun sosyal, ruhi, bedeni gelişimine uygun hareket etmediği konusundaki problemlerin ortaya çıkarılmasıdır. Velayet hakkını elinde bulundurmayan taraf; çocuğun menfaatinin zedelendiği, bir tehlike içinde bulunduğu ya da velayeti elinde bulunduran ebeveynin velayeti gereği gibi kullanmadığı, çocukla ilgilenmediği gibi husularda bir iddiası varsa, velayetin kendisine verilmesini aile mahkemelerinden talep edebilir. Kanun belli sebepler saymıştır, yalnız bu sebeplerle de sınırlı kalınmamıştır. Burada kamu düzeni söz konusu olduğundan, geniş düşünmekte fayda vardır. Çocuğun menfaatinin zedeleneceği durumda velayetin el değiştirmesi talep edilebilir.

Mal rejimi, evliliğin, boşanma, iptal, ölüm gibi nedenlerle sona ermesinde tarafların sahip oldukları malları nasıl paylaştıracakları konusunda yaptıkları sözleşme biçimidir.

Medeni Kanunumuzda DÖRT mal rejimi vardır : Edinilmiş mallara katılma rejimi, (md. 218- yasal mal rejimi) Mal ayrılığı rejimi, (md. 242) Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi, ( md. 244) Mal ortaklığı rejimi (md. 256) aa) Sınırlı mal ortalığı bb) Edinilmiş mallarda ortaklık

Taraflar, evlenirken veya evlendikten sonra yukarıdaki mal rejimlerinden birini seçip sözleşme yapmamışlarsa yasal mal rejimine tâbi olurlar.

Hayır, yoktur. Herhangi bir mal rejimi seçilmediği takdirde otomatik olarak yasal mal rejimi seçilmiş sayılır.

Eşler, yeni Medeni Kanunun dolayısı ile bu mal rejimlerinin kabul edildiği tarih olan 1 Ocak 2002;ye kadar geçen süre için eski rejime, ondan sonra edindikleri mallar için yeni rejime tâbi olacaklardır. Yani bu mal rejimi, mevcut evlilikler içinde 1 Ocak 2002;ye kadar edinilmiş malları kapsamamaktadır.

Mal Rejimi sözleşmeleri, özel olarak avukatlar aracılığı ile yapılabilir ve sonra Notere onaylattırılır, Doğrudan doğruya Noterde yapılabilir, Nüfus Müdürlüklerinde hangi mal rejiminin seçildiği belirtilebilir.

A) Kişisel Mallar : Bunlar : aa) Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya ( kadınların takıları, makyaj malzemeleri, erkeklerin kol düğmeleri, tarafların giyecekleri gibi) bb) Tarafların emek vermeden sahip oldukları mallar ( bağış, miras gibi) cc) Tarafların evlenmeden ÖNCE sahip oldukları mallar dd) Mânevi tazminat gibi tarafların alacakları, ee) Kişisel malların yerine geçenler ( örneğin evlenmeden önce sahip olunan veya miras yolu ile gelen bir evi satıp yerine yenisinin alınması gibi) ff) Tarafların aralarında; kişisel mal; olarak kabul edileceğini kararlaştırdıkları mallardır. B) Edinilmiş Mallar: aa) Tarafların evlenmelerinden başlayarak emekleri karşılığında edindikleri mallar ( Yâni yaptıkları iş ve meslek dolayısı ile elde ettikleri kazançlardan edindikleri mallar) bb) Sosyal güvenlik ve sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler ( emekli ikramiyesi gibi) cc) Çalışma gücünün kaybı nedeni ile ödenen tazminatlar, dd) Kişisel malların gelirleri, ee) Edinilmiş malların yerine geçen değerler.

Boşanma ile, Evliliğin iptali ile Ölümle, Başka bir mal rejiminin kabulü ile sona erer.

Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır. ( md. 226 ve devamı)

Eşlerden biri diğer eşin bir mal edinmesine, sahip olduğu malın iyileştirilmesine veya korunmasına HİÇ VEYA BİR KARŞILIK ALMAKSIZIN katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için KATKISI ORANINDA alacak hakkına sahip olur. Bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır. Bir değer kaybı söz konusu olmuşsa katkının başlangıçtaki değeri esas alınır. (md.227)

Kural olarak sağ kalan eş birlikte mirasçı olduğu gruba göre mirastan pay alır. Sağ kalan eş; - çocuklarla birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¼ ünü, - miras bırakanın ana-baba veya kardeşleri ile birlikte mirasçı olmuşsa ½ sini, - miras bırakanın büyük ana ve büyük babası veya onların çocukları ile birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¾ ünü, - bunların hiç biri yoksa tamamını alır. (md. 499) Eğer taraflar arasında yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanıyorsa o zaman: - sağ kalan eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir. (md.236) Yâni sağ kalan eş artık değerin yarısını alır sonra kalan yarının (çocuklarla birlikte mirasçı ise) ¼ nü alır böylece ¾ nü almış olur. - Ayrıca sağ kalan eş , eski yaşamını sürdürmek istiyorsa ölen eşi ile birlikte yaşadıkları ev ve eşyaların kendisine tahsisini isteyebilir. Ancak bunu için diğer mirasçıların payını ödemesi gerekir. Ödemeyi de ya kendi katılma payını diğer mirasçılara bırakarak ve yetmezse üstüne para ekleyerek yapabilir.(md.240) Paylaşmalı mal ayrılığında sağ kalan eş gene #8220;paylaşma konusu olan mallar arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; bunlar üzerinde kendisine miras ve paylaşmadan doğan hakkına mahsup edilmek ve yetmezse bir bedel eklemek suretiyle mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. (md.255) Mal ayrılığı rejiminde ise kişisel ve ortaklık malları ayrımı yapılmadın sağ kalan eş çocuklarla birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¼ nünü alır. Diğer miras payları burada aynen uygulanır. Mal Ortaklığında ise eşlerden biri diğerinin rızası olmadan ortaklık mallarına girecek olan bir mirası reddedemeyeceği gibi tereke borca batıksa kabul de edemez.(md.265) Eşlerden birini ölümü veya diğer bir mal rejiminin kabulü ile mal ortaklığı rejiminin sona ermesi halinde her eşe veya mirasçılarına ortaklık mallarının yarısı verilir.(md.276)

Mal rejiminin tasfiyesinden doğan dava ve talepler boşanmanın eki niteliğinde olmayıp, uygulamada boşanma davasında talep edilmesi halinde tefrik edilerek, bekletici mesele yapılmaktadır. Bu konudaki… içtihatlar oturmuş olup örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2005/1208 E., 2005/4267 K. ve 17.03.2005 tarihli kararında “Davacı-davalı kadının istediği eşya, borsa hesabı, mal rejimi nedeniyle binadan alacak, araca katkı bedeli ile ilgili istem, boşanmanın eki niteliğinde olmayıp, bu istemler ancak boşanma davası ile ilgili hüküm kesinleşip tasfiye gündeme geldiğinde karara bağlanabilir. Bu nedenle bu konudaki dava ve istemler tefrik edilerek boşanma ile ilgili davanın bekletici mesele yapılması ve sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.” denilmektedir. Mal rejimi ile ilgili taleplerin boşanma davasında ileri sürülmesi, boşanma dava dilekçesinde mal rejimi ile ilgili taleplerin yeterince açıklanmamasına veya tefrik kararının geç verilmesi halinde (uygulamada bazen kararla birlikte verilmektedir) mal rejimi ile ilgili delillerin yeterince toplanılmamasına neden olmaktadır.

Bu davalar alacak davaları olup, kural olarak bu tür davalarda ayni talepte bulunulamaz. Mal rejiminin tasfiyesi neticesinde ortaya çıkan alacak “katılma alacağı” olup, katılma alacağı kanundan doğan bir alacak hakkıdır. Kural olarak ayni talepte bulunulamayacağı için dava dilekçelerinde “taşınmazın 1/2 hissesinin iptali ve tescili, taşınmazın müşterek mülkiyete çevrilmesi” gibi talepler yanlış taleplerdir. Talep edilecek olan mal rejiminin tasfiyesi ve müvekkil lehine doğacak …….. TL katılma alacağının tahsilidir. Tasfiyede ayni talepte bulunulamaz kuralının bir istisnası TMK md. 226/II hükmüdür. Buna göre tasfiye sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir. Örneğin paylı mülkiyete konu taşınmazın bir eşin işyerine çok yakın olması, aynı apartmanda ailesinin yaşıyor olması vs gibi durumlarda üstün yararı olan eş ayni talepte bulunabilecektir. Yine bir ayni talep de TMK 240. maddede bulunmaktadır. Bu madde sadece ölüm halinde uygulanır, boşanma halinde uygulanmaz. Buna göre “Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir.” “Sağ kalan eş, aynı koşullar altında ev eşyası üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.” “Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir.”

1 Ocak 2002 tarihinden sonra açılan boşanma davalarında (1 yıl içinde sözleşme yapılmamışsa), evlilik tarihinden 1 Ocak 2002 tarihine kadar eski mal rejimi, 1 Ocak 2002’den dava tarihine kadar yasal mal rejimi uygulanır ve tasfiye buna göre yapılır. Yani bu evliliklerde iki mal rejimi vardır ancak iki mal rejimine ait talepler tek bir davada talep edilir.

Teorik olarak tasfiye çift taraflıdır. Ancak usul hukuku açısından usulüne uygun bir dava veya karşılık dava açmayan eş yönünden artık değer ve katılma alacağı hesabı yapılmaz. Aynı şekilde davalı olarak değer artış payı talebimiz varsa karşı dava açılması gerekmektedir.

Anlaşmalı boşanmalarda mal rejimi tasfiyesi şu şekilde belirtilebilir: “Eşler, müşterek haneden kendilerine ait eşyaları aldıkları gibi evlilik birliğinin devamı süresince edindikleri malların tamamını işbu protokolde görüldüğü şekil ve şartlarda paylaşmış bulunmaktadır. Her iki taraf da birbirlerinden edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamındaki katılma alacağı, değer artış payı alacağı veya mal ayrılığı rejimi dönemindeki katkı payı alacağı veya herhangi başka bir alacak talebinde bulunmayacaklarını kabul ve taahhüt ederler.” Anlaşmalı boşanma davasında yapılan boşanmanın eki niteliğindeki istemlere ilişkin açıklamalar boşanma davasının eki niteliğinde olmayan mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı yönünden bağlayıcı nitelikte değildir. Bu konuda Yargıtay 8. H.D.’nin 07.07.2009 tarih, 2061-3690 sayılı kararında “Dava mal rejiminden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir. Davacının boşanma davasının 17.05.2007 tarihli yargılama oturumunda “…her ay 2000 YTL yoksulluk nafakası istiyorum, bunun dışında maddi ve manevi başka bir isteğim yoktur…” şeklindeki ifadesi TMK’nun 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat ile aynı kanunun 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakasına ilişkindir. Yargıtay HGK’nun 27.05.2009 gün 2009/2-158 E. 2009/217 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi, bu tür açıklamalar boşanma davasının eki niteliğinde olmayan mal rejiminden kaynaklanan alacak davaları yönünden bağlayıcı nitelikte değildir.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun m. 59 hükmüne göre “Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder” kuralına dayanarak edinilmiş mallara katılma rejiminin tanıma ya da tenfizine karar verilen yabancı mahkeme kararının dava tarihinden değil yabancı mahkeme kararının tanıma ya da tenfizi kararının kesinleştiği andan itibaren sona ereceği savunulmuştur. Ancak Yargıtay 8. H.D. yabancı boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejiminin sona erdiği görüşündedir. (Y. 8. H.D. 19.10.2009, 2342-4941 ve Y.8 H.D. 20.10.2009, 3620-5010)

Mal rejiminin tasfiyesi davasında her tür delilden yararlanılabilir, tanıkla ispat edilebilir.

Değer Artış Payı, katkı payı talebinin yeni adıdır. Daha önce katkı payı alacağı Yargıtay içtihatları ile şekillenmişti. Bu madde ile aile hukukunda özel bir alacak talep hakkı getirilmiştir. Katkı payı ile değer artış payı arasındaki fark; değer artış payında malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesap yapılır, katkı payında ise malın dava tarihindeki değerine göre hesap yapılır. Örneğin 100.000 TL’ye alınan bir taşınmaza davacının 10.000 TL katkısı vardır ve dava tarihinde taşınmazın değeri 200.000 TL, tasfiye (karara en yakın tarih) tarihinde ise taşınmaz 250.000 TL’dir. Katkı payı hesabı yapılacaksa; Katkı Oranı= 10.000/100.000 Katkı Oranı=1/10 Katkı Payı= 200.000 x 1/10 Katkı Payı= 20.000 TL Değer Artış Payı Hesabı Yapılacaksa; Katkı Oranı= 10.000/100.000 Katkı Oranı=1/10 Değer Artış Payı= 250.000 x 1/10 Değer Artış Payı= 25.000 TL

Değer artış payı alacağı bir eşin, diğer eşin herhangi bir malına yapmış olduğu katkıyı ifade eder. Denkleştirme ise bir eşin kendi malları arasındaki değer kaymalarını ifade eder. “Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir.” Katkı oranı değer artış payından olduğu gibi hesaplanacaktır. Denkleştirme hesabı yapılırken katkı yapılan malın değeri düşmüş ise bu takdirde değer artış payından farklı olarak değer azalması dikkate alınır. Örneğin, eşlerden biri 40.000 TL’ye alınan bir mala edinilmiş mala, miras yolu ile kendisine kalan 15.000 TL’yi eklemiş ve tasfiye tarihinde bu malın değeri 30.000 TL’ye düşmüşse, Katkı Oranı= 15.000/40.000 Katkı Oranı=%37,5 Denkleştirme Alacağı= 15.000 x %37,5 Denkleştirme Alacağı= 11.250 TL

Edinilmiş maldan bahsedebilmek için kural olarak o malın mülkiyetinin eşlerden birinde olması gerekir. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi aşamasında hesaba katılacak olan mallar ve değerler, eşlerin mal rejimin sona ermesi anındaki mülkiyet durumlarına göre değerlendirilir. Yasal mal rejiminde evlilik devam ettiği sürece eşler kural olarak tüm malları üzerinde mülkiyet, yönetim ve tasarruf yetkisine sahiptir. Bu sebeple mal rejimi devam ederken eşlerin edinilmiş malı tasarruf etmesine engel bir durum yoktur. Hatta bu emredici hükümdür, eşler bazı malvarlıklarını elden çıkarmayacakları, diğer eşin rızası ile tasarrufta bulunacakları konusunda sözleşme yapamazlar. Ancak bir eşin mülkiyetinde bulunmadığı halde bazı malvarlığı değerleri “eklenecek değerler”den kabul edilebilir. Bu istisnai hüküm dışında, mal rejiminin sona ermesi anında, bir eşin mülkiyetinde bulunmayan mallar tasfiyede dikkate alınmayacaktır.

Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir: 1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar, 2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler. Eşin burada ispatlaması gereken kötüniyet ve kasıttır. İşlemin muvazaa nedeni ile geçersiz olup olmadığı tartışılmayacaktır. Böyle bir durum olduğunda malın devredildiği tarihteki sürüm değeri esas alınır. (Satış değeri değil sürüm değeri) Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Bu konuda benzer bir diğer madde de “üçüncü kişilere karşı dava”dır. “Tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir.” Bu madde karşılık alınarak yapılan devirler için uygulanmaz. Dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi bitmeden bir eşin katılma alacağı hakkı henüz belirlenmemiş olup, bir beklenen hak niteliğindedir. Bu sebeple tasfiye sona erinceye kadar borçlu eşin alacaklıları bu katılma alacağı beklenen hakkını takip edemeyeceklerdir. Buna karşılık mal rejimi sonlandıktan sonra eşlerin tasfiyeyi talep etmeleri halinde borçlu eşin alacaklısının tasfiye sonucu oluşacak katılma alacağına başvurması olanaklı olmakla, katılma alacağı müstakbel alacak olarak haczedilebilir. Davaya müdahil olunması? Ö.U. Gençcan borçlu eşin alacaklısının da borçlu olan eşin diğer eşten değer artış payı alacağının bulunup bulunmadığı konusunda bir tespit davası açabileceği görüşündedir. Zeytin’e ve Gençcan’a göre alacaklı, müstakbel değer artış alacağını haczettirmesi halinde diğer eşe ya da mirasçılarına karşı tasfiye davası da açabilir.

“Zina veya hayata kast nedeni ile boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir” Bu düzenleme İsviçre Medeni kanununda bulunmamaktadır. Meclisteki tartışmalar sonucunda eklenmiştir. Bu düzenleme edinilmiş mallara katılma rejimin mantığına aykırıdır. Yasal mal rejiminin mantığı eşlerin evlilik süresince karşılığını vererek elde ettikleri mallarda diğer eşin de emek ya da katkısının olduğudur. Eşler arasında paylaşımın kusura bağlanması doğru değildir. Ancak bu maddenin uygulanması için boşanma kararının TMK m. 161 veya m. 162’ye dayanılarak karar verilmelidir. İleride mal rejiminin tasfiyesinde bu maddeden yararlanmak isteyen eş, boşanma davasını terditli olarak da açabilir.

Ölüm halinde öncelikle mal rejimin tasfiyesi yapılır daha sonra miras payları belirlenir. Miras payından doğan ve Sulh Mahkemelerinde görülen davalarda, Aile Mahkemesindeki tasfiye davası bekletici mesele yapılacaktır.

Yasal mal rejimi kuralları içinde katılma alacağına ilişkin özel bir zamanaşımı süresi yer almamaktadır. Bu konuda bunun Borçlar Kanunu kapsamında bir alacak hakkı olduğundan yola çıkarak zamanaşımının da 10 yıl olduğunu savunanlar olduğu gibi (B.K. 125) M.K. 178 gereği 1 yıllık zamanaşımı olması gerektiğini savunanlar da vardır. En son Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin verdiği kararda zamanaşımı 1 yıl olarak kabul edilmiştir. (YARGITAY 8. H.D. 2009/873 E., 2009/2621 K., Tarihi: 26.05.2009) 1 yıllık süre boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren başlayacağı için, her iki tarafın da boşanma açısından kararı temyiz etmemiş olması halinde boşanma açısından karar kesinleşeceğinden süreye dikkat edilmelidir. Islah: Yargıtay 8. H.D. 15.12.2009, 4703-6119 “…..davacı vekili söz konusu taşınmaz için 19.200 TL alacak isteğinde bulunmuşsa da ıslah dilekçesiyle taşınmaza ilişkin alacak miktarını 64.050 TL ye çıkardığını bildirmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesiyle ıslah ile artırılan miktara karşı zamanaşımı def’inde bulunmuştur. HUMK’un 84. maddesine göre, dava sonuçlanıncaya kadar eldeki dava kapsamında ıslah yapılabileceğinden davacı tarafından yapılan ıslah ile artırılan miktar için zamanaşımının geçtiği düşünülemez….”

“Katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak ödenebilir. Ayni ödemede malların sürüm değeri esas alınır.” Bu hak borçluya kanun gereği tanınan seçim hakkıdır. Alacaklının buna itiraz hakkı, hakkın kötüye kullanılması dışında yoktur. “Katılma alacağının ve değer artış payının derhal ödenmesi kendisi için ciddi güçlükler doğuracaksa, borçlu eş ödemelerinin uygun bir süre ertelenmesini isteyebilir. Ayni ödeme ve erteleme için talep gerekmektedir ancak takas re’sen hakim tarafından göz önünde tutulur.

Boşanma tazminatı maddi ve manevi olabilir. Medeni Kanunun 174. maddesine göre; Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Kusursuz veya daha az kusurlu olan eş mevcut ya da beklediği bir yararı, boşanma yüzünden kaybediyorsa, kusurlu olan eşten maddi tazminat isteyebilir. Örneğin, evlilik sırasında eşinin çalışmasına ya da öğrenimini tamamlamasına izin vermemesi maddi tazminat nedenidir. Boşanmaya neden olan olaylar kusursuz veya daha az kusurlu eşin kişilik haklarını ağır şekilde zedelemişse, manevi tazminata hükmedilebilir. Örneğin dayak, kötü muamele, hakaret, sadakatsizlik gibi olaylar yaşanmışsa bunlardan mağdur olan taraf manevi tazminat isteyebilir.

6570 Sayılı Kanunun konuya ilişkin mad. 7/ç hükmüne göre “taşınmazı yeniden inşa veya imar maksadıyla esaslı bir surette tamir, genişletme veya düzenleme için çalışma esnasında içinde ikamet veya faaliyet mümkün olmadığı fennen anlaşıldığı takdirde kira akdinin sonunda” kiraya veren tahliye davası açabilir. Bu dava da kira süresinin bitiminden itibaren bir ay içinde açılmalıdır. Davayı kiralayan açar, ancak, ihtiyaç sebebiyle tahliye davalarında olduğu gibi, kiralayan durumunda olmayan malikinde bu davayı açma hakkı bulunmaktadır. Keza aynı şekilde bu dava için de önceden ihtar gerekli değildir. Ancak gerekmemekle birlikte ihtarname gönderilmişse, bu durumda bu davada dönem sonuna kadar açılabilir. Bu davada en önemli husus, yeniden inşaaya, esaslı tamir ve tadilata ilişkin olarak hazırlanan tadilat projesinin mahkemeye sunulmasıdır. Keşif sırasında teknik bilirkişiler, söz konusu tadilat sırasında taşınmazda kiracının bulunmasının fennen mümkün olmadığını bildirilerse, mahkemece tahliyeye karar veriliyor. Dolayısıyla yapılacak tamir ve tadilatın esaslı surette olması ve bunlar yapılırken mecurda kiracının oturmasının fennen mümkün olmaması gerekmektedir.

Boşanma davası öncesinde veya dava sırasında eş ve reşit olmayan çocuklar yararına hükmedilecek nafakadır. Boşanma davası öncesi ayrı bir dava olarak açılabilir. Bu durumda nafaka isteyen eşin ayrı yasamakta haklı olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. (dayak, terk, aldatma v.b.)Tedbir nafakası, dava tarihinden başlayıp hükmün kesinleştiği tarihe kadar geçerlidir.

Buna göre, kira bedelini ödemediğinden dolayı bir yıl içinde iki defa haklı olarak yazılı ihtarnameye sebep olan kiracı aleyhine kira sözleşmesinin hitamında, kiralayan tarafından tahliye davası açılması mümkün bulunmaktadır. Buradaki ‘bir yıl’ tabiri ‘bir kira yılı’ şeklinde anlaşılmalıdır İki haklı ihtar sebebiyle tahliye davası da, kira süresinin bitimini izleyen bir aylık süre içinde açılmalıdır. Bu dava için a-Kiracının iki haklı ihtara sebebiyet vermesi, b-Bu iki ihtarın bir kira döneminde ve bir yıl içinde başka başka aylara ait olması, c-İhtarların muaccel olan kira bedellerini kapsaması, d-Davanın kira süresinin hitamını takip eden bir ayın içinde açılmış olması gerekmektedir.

Boşanma sonucu yoksulluğa düşecek eşin kusuru daha ağır olmaması koşuluyla diğer taraftan mali gücü oranında isteyebileceği nafakadır. Eşit kusur halinde nafakaya hükmedilebilir. Hakim kendiliğinden yoksulluk nafakasına hükmedemez. Bunun için açık bir talep gereklidir. Yoksulluk nafakasını eşlerin her ikisi de isteyebilir. Hakim bu nafakaya eşlerin maddi durumunu araştırdıktan sonra hükmedebilir. Ayrıca yoksulluk nafakasına süreli olarak hükmedilemez (1 yıl, 5 yıl gibi.). Ayrıca boşanan eşler her zaman bu nafakanın yeniden gözden geçirilmesini artırılmasını, azaltılmasını ya da tamamen kaldırılmasını isteyebilirler. Yoksulluk nafakası Boşanma davası içinde istenebileceği gibi, boşanma kararından sonra ayrı bir dava olarak da talep edilebilir.

Kiracının kirada oturduğu yer ile aynı belediye sınırları içinde meskeninin bulunması halinde kiralayan her zaman tahliye davası açarak, kiracının tahliyesini isteyebilir. Bu dava süreye bağlı değildir. Ancak her zaman kiracının aynı belediye sınırları içinde meskeninin bulunması her zaman tahliye sebebi olamaz Gerçektende, bu hususta tahliye davasına muhatap olan kiracının sağlık durumu, sosyal, ekonomik ve kültürel şartları mutlaka dikkate alınmalıdır. Mesela romatizmal hastalıkları bulunan kiracının aynı belediye sınırları içinde çok rutubetli bir bodrum kata sahip olması, onun tahliyesi için yeterli sebep oluşturmayacaktır. 6570 sayılı K. mad. 7/2 hükmüne göre tahliye davasını açmaya sadece malikin yetkili olduğunu da belirtmeliyiz . Oysa buraya kadar incelediğimiz tahliye sebeplerinde dava açma hakkı, kural olarak, kiraya verenlere tanınmıştı. Ancak bu dava, malik tarafından ‘her zaman’ açılabilecektir. Demek ki malik sıfatına sahip olan kiraya veren, incelemekte olduğumuz tahliye davasını açmak için süresin sonunu veya iktisap tarihinden itibaren altı ayın geçmesini beklemek zorunda değildir.

Boşanma kararının verilmesinden sonra çocukların velayeti kendisine verilmemiş olan eşin çocukların bakım, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçları için vermesi gereken nafaka çeşididir. İştirak nafakasını hakim talep olmasa dahi kendiliğinden düzenler ve her çocuğun durumunu ayrı ayrı değerlendirerek karar verir. İştirak nafakasının başlangıcı boşanma kararının kesinleşme tarihidir. Bitişi ise çocuğun reşit olduğu tarihtir. Reşit çocuk için nafakaya hükmedilemez. Ancak eğitimleri devam ediyorsa eğitimleri bitene kadar, kız çocuklarına ise evleninceye kadar iştirak nafakası ödenir. Boşanma kararıyla iştirak nafakasına karar verilmemiş ise daha sonra dava açılabilir.

6570 sayılı kanun, kira sözleşmelerinde aksine açıklama olmadıkça, kiralanan yerin kiracı tarafından başkasına kiraya verilmesine (alt kirayı) veya kiracının kiracılık hakkını devretmesini (kiranın devrini) caiz görmemiştir. Keza, kiracının terk ettiği taşınmazı başkasına herhangi bir sebeple işgal ettirmesi de yasaklanmıştır. Buna karşılık, sözleşmenin asıl amacı itibariyle başkalarına kiraya verilmesi gereken veya mutad olan otel, pansiyon öğrenci yurdu gibi yerler ise, bu hükmün dışındadır. Ne var ki, taşınmazın ‘tamamının’ başkasına kiraya verilmesi veya taşınmazın ‘tamamı’ için kiranın devri gene yasak kapsamına alınmıştır. İşte, belirtilen yasaklara aykırı davranılmışsa, taşınmaza kiracı veya devralan sıfatıyla girenler ya da taşınmazı herhangi bir sebeple işgal edenler aleyhine hiç bir ihtara hacet kalmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesinde tahliye davası açılabilecektir. Bu takdirde devreden kiracıya akde aykırılıktan, işgal edene karşıda fuzuli şagillikten dolayı birlikte veya ayrı ayrı dava açılabilir.

Medeni kanuna herkes, yardım edilmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan alt ve üst soya ve erkek-kız kardeşlerine yardım etmekle yükümlüdür ve bu yükümlülükten kaynaklanan nafakaya yardım nafakası adı verilir. Yoksulluk içinde yaşayan anne veya baba çocuklarından yardım nafakası talep edebilirler. Yardım nafakası talep edecek kişinin, zaruret durumunda bulunması, ve bunu her türlü delille ispat etmesi gerekmektedir. Nafaka talep edenin birden fazla çocuğu var ise bunlardan yalnız birine karşı dava açılmış ise mahkeme davacının ve tüm çocukların ekonomik ve sosyal durumlarını araştırır ve sadece davalı olan çocuğa isabet eden miktar üzerinden nafakaya hükmedecektir. Diğer çocuklar hakkında ise olumlu ya da olumsuz bir karar vermeyecektir.

BK md. 256 genel bir hüküm olup, hem BK, hemde GKKK kapsamına giren yerler için uygulanır. Bu maddeye göre kiracının akde aykırı davranması durumunda, kiraya veren süre sonunu beklemeden sözleşmeyi hemen feshedebilecektir. Malikin bu davayı açma hakkı yoktur. Kiraya verenin bu yola başvurabilmesi için, evvela kiracıya akde aykırılığı gidermesini ihtar etmesi ve münasip bir mehil vermesi gerekir. Bu ihtar, herhangi bir şekle tabi değildir. Eğer kiracı, kiralananı açıktan açığa fena kullanarak kiralanana daimi bir zarar verirse , ihtara da gerek yoktur. Eğer yapılan ihtar amacına ulaşmışsa, yani kiracı ihtar üzerine, yani kiracı ihtar üzerine sözleşmeye ve kanuna aykırı davranışlarına son vermişse, artık kiraya verenin sözleşmeyi feshetme hakkı mevcut olmayacak, akde aykırılık giderilmediği takdirde ise tahliye davası açılabilecektir.

Miras bırakanın sağlığında veya vasiyetnamesinde başkasına devredilmesine izin verilmeyen mirasın bir bölümüne saklı pay denir. Bu saklı pay yasal mirasçılara tahsis edilmiştir. Mirasta saklı pay oranları medeni kanunun 506. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; Altsoy için yasal miras payının yarısı, Ana ve baba için yasal miras payının ¼ ü Kardeşlerden her biri için yasal miras payının 1/8 i Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde ¾ ü Miras bırakan mirasının saklı pay dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Saklı pay sahibi mirasçılar yoksa mirasında dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Miras bırakan yapacağı tasarruflarda yukarıdaki oranları gözetmek zorundadır. Bu oranlar ihlal edildiğinde ilgili mirasçı tenkis davasıyla saklı payını isteyebilir. Çocuğu evlatlıktan reddetme, mirastan mahrum bırakma gibi yaptırımlar Türk hukukunda yoktur.

Vasiyetname; 15 yaşını bitiren ve ayırdetme gücüne sahip kişilerin, yasalar çerçevesinde, malları üzerindeki tasarruf hakkını kullandıkları , bir ölüme bağlı tasarruf çeşididir. Vasiyetname, resmi şekilde, el yazısı ile ve sözlü olmak üzere üç şekilde düzenlenebilir. Resmi vasiyetname: sulh hakimi veya noter tarafından iki tanığın katılımıyla düzenlenir. Miras bırakan arzularını sulh hakimi veya notere bildirir. Bu istekler yazıya geçirilir ve okuması için miras bırakana verilir. Vasiyet miras bırakan, vasiyet memuru (hakim veya noter ve tanıklar) tarafından imzalanır ve saklanmak üzere vasiyet memuruna verilir.

1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu; Ceza muhakemesinin nasıl yapılacağını, bu sürece katılan kişilerin (hakim, savcı, müdafi, müdahil, sanık, tanık, bilirkişi v.b.) hak, yetki ve yükümlülüklerini, Ceza muhakemesine ilişkin koruma tedbirlerini (arama, yakalama, tutuklama v.b), mahkeme kararlarına karşı denetim yollarını (temyiz, itiraz, karar düzeltme) düzenleyen kanundur.

Gözaltı; yakalanan kişinin hakkındaki işlemlerin tamamlanması amacıyla, yetkili hakimin önüne çıkarılmasına veya serbest bırakılmasına kadar kanuni süre içerisinde özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanıp alıkonulmasıdır. Gözaltı süresi CMK’da düzenlenmiştir. Buna göre yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez. Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir. Gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi veya kanuni temsilcileri hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir.

Bir suçlamayla karşı karşıya kişi, avukat tutma, avukatı varsa onu çağırma, avukat olmadan konuşmama, avukat tutacak parası yoksa, kendisine avukat tayin edilmesini isteme hakkına sahiptir. Her soruşturmadan önce sanık veya şüpheliye bu hakkı hatırlatılmak zorundadır. Sanık veya şüpheli tarafından avukat talep edilmesi halinde barodan bir avukat görevlendirilir. 18 yaşından küçüklerin ve cezasının üst sınırı 5 yıl ve üstü olan sanıkların yargılamalarında avukat bulunması zorunludur. Kendileri istemese dahi bir avukat tayin edilir.

Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları çerçevesinde Türkiye’de , 2001 yılında “Türkiye’de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reform Programı” kabul edilerek uygulanmaya başlanmıştır.Reform programı kapsamında çıkarılan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile, yabancı sermayeli şirketlerin kuruluşu için Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü’nden ön izin alma zorunluluğu kaldırılmıştır. Böylece, yasanın Resmi Gazete’de yayınlandığı 17 Haziran 2003 tarihinden beri , yabancı şirketlerin kuruluş işlemleri tamamen yerli sermayeli şirketlerde olduğu gibi gerçekleştirilmektedir.Türkiye’de şirket kurmak isteyen bir yabancının yapması gereken ilgili ticaret sicil memurluğuna başvurarak gerekli belgeleri tamamlamak olacaktır.

1. Dilekçe 2. Biri asıl olmak üzere noterce onaylanmış 3 nüsha ana sözleşme 3. Kurucu ortakların fotoğraflı nüfus örneği (noter onaylı veya muhtarlıktan alınmış aslı) 2’şer adet 4. Kurucu ortaklara ait ikametgah belgesi (noter onaylı veya muhtarlıktan alınmış aslı) 2’şer adet 5. Ticaret Sicili Tüzüğünün 29. maddesine göre hazırlanmış taahhütname 6. Şirket unvanı altında hazırlanmış şirket yetkililerine ait imza beyannamesi (noter onaylı aslı) 7. Şirket Kuruluş Bildirim Formu 4 adet 8. Merkez/Ziraat Bankası dekontunun aslı ve fotokopisi (sermayenin %1 tutarının tüketici koruma fonuna yatırıldığına dair) 9. Şirket ana sözleşmesi ile, Ltd.ler için şirket müdürü/müdürleri; A.Ş.ler için yönetim kurulu görev bölümü ve temsile yetkililer belirlenmemiş ise kuruluş tescili yapıldıktan sonra, Ltd.ler için ortaklar kurulunun müdür atama kararının; A.Ş.ler için yönetim kurulunun görev bölümü ve temsil kararının, tescili gerekmektedir. Eğer: 10. Tüzel kişi ortak var ise; o yıl içerisinde alınmış ticaret sicili tasdiknamesi. 11. Yabancı ortak gerçek kişi ise pasaport örneği, tüzel kişi ise yetkili merciden alınmış sicil belgesi (noterden onaylı tercümesi)

Limited Şirket (Ltd.) İki veya daha fazla gerçek ya da tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup; ortaklarının sorumluluklarının koymayı yükümlendikleri sermaye ile sınırlı ve esas sermayesi belli olan şirket türüdür.Asgari sermayesi 5.000,00 YTL.’dir.Hisse senedi ve tahvil gibi menkul kıymetleri çıkaramaz,aracılık faaliyetlerinde bulunamaz,holding şeklinde kurulamaz,sigorta aracılık hizmetlerinde bulunabilir ancak bankacılık ve sigortacılık yapamaz,finansman, faktoring, finansal kiralama işleriyle uğraşamaz,sermaye Piyasası Kurumu olarak çalışamaz,adi şirketlere, kollektif, komandit şirketlere ve kooperatiflere ortak olamaz,dernek ve sendika kuramaz, üyesi olamaz. Anonim Şirket (A.Ş.) En az beş gerçek veya tüzel kişiden oluşan, bir unvana sahip, esas sermayesi muayyen ve paylara bölünmüş olan ve borçlarından dolayı yalnız mal varlığı ile sorumlu bulunan; ortaklarının sorumluluğu,taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile sınırlı olan şirket türüdür.Asgari sermayesi 50.000,00 YTL.’dir.Ortaklar payları için hisse senedi çıkarabilirler, hisse senedi ve tahvil (obligasyon) gibi menkul kıymetleri çıkarabilir, holding şeklinde kurulabilir, bankacılık, sigortacılık yapabilir, finansman, faktoring, finansal kiralama işleriyle uğraşabilir, Sermaye Piyasası Kurumu olarak çalışabilir.

Yabancıların Türkiye`de taşınmaz edinimlerine ilişkin kurallar yeniden düzenlenmiştir. Yabancıların Türkiye`de taşınmaz edinimi konusu üç başlık altında incelenmelidir : 1.Yabancı uyruklu gerçek kişilerin taşınmaz mal edinmesi 2.Yabancı şirketlerin taşınmaz mal edinmesi 3.Yabancı sermayeli şirketlerin taşınmaz mal edinmesi

Yabancı gerçek kişilerin taşınmaz mal edinimi, 2644 sayılı Tapu Kanunu`nun 35 inci maddesinde düzenlenmektedir. Buna göre; Yabancı uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye’de işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilirler Sınırlı ayni hak tesis edilmesinde de aynı koşullar aranır. Yabancı uyruklu bir gerçek kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı ayni hakların toplam yüzölçümü iki buçuk hektarı geçemez. Bakanlar Kurulu yüzölçümü miktarını, belirtilen koşullarla, otuz hektara kadar artırmaya yetkilidir. Türkiye’de taşınmaz rehni tesisinde ise, yukarıda belirtilen kayıt ve sınırlamalar aranmaz. Karşılıklılığın tespitinde hukuki ve fiili durum esas alınır. Bu ilkenin kişilere toprak mülkiyeti hakkının tanınmadığı ülke uyruklarına uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da tanınması esastır.

`Yabancı şirket” deyimi, “yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri”ni ifade etmekte; bu yönüyle yabancı yatırımcılar tarafından Türkiye’de kurulan veya iştirak edilen “yabancı sermayeli şirketler”den ayrılmaktadır. Yabancı şirketlerin taşınmaz edinimi, Tapu Kanunu’nun 35 inci maddesinde düzenlenmektedir. Buna göre yabancı şirketler, ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı ayni hak edinebilirler. Yabancı şirketlerin taşınmaz edinimi ve taşınmazları kullanım hakkını düzenleyen mevcut kanunlar; * 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, * 6326 sayılı Petrol Kanunu, * 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu’dur. Yabancı şirketler lehine Türkiye’de taşınmaz rehni tesisinde de, yabancı gerçek kişilerde olduğu gibi, kayıt ve sınırlamalar uygulanmaz.

“Yabancı sermayeli şirket”ler, yabancı yatırımcılar tarafından, Türkiye’de, Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde kurulan veya iştirak edilen ve Türk Ticaret Siciline kaydedilmiş bulunan şirketlerdir. Türkiye’de kurulan ve idare merkezinin Türkiye’de bulunduğu şirketler, yerli ve yabancı sermayeli olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk hukukuna göre Türk şirketi sayılmaktadır. Bu çerçevede 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nun 3 üncü maddesinin (d) bendi uyarınca; yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinmeleri serbesttir.

İşsizlik sigortası; bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, kendi istek ve kusuru dışında işini kaybedenlere, uğradıkları gelir kayıplarını kısmen de olsa karşılayarak kendilerinin ve aile fertlerinin zor duruma düşmelerini önleyen, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren, Devlet tarafından kurulan zorunlu bir sigorta koludur.

Hizmet akdinin feshinden önceki 120 günü sürekli olmak üzere, son üç yıl içinde en az 600 gün süre ile prim ödemiş olup da kendi istek ve kusurları dışında işsiz kalanlardan; Hizmet akitleri, ihbar önellerine uygun olarak işveren tarafından feshedilenler, Hizmet akitleri, sağlık sebepleri, işverenin kanunda belirtilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışları ve işçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler nedeniyle bizzat kendileri tarafından feshedilen sigortalı işçiler, Sağlık sebepleri veya işyerinde işçiyi bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan bir zorlayıcı sebebin ortaya çıkması halinde işveren tarafından hizmet akdi feshedilenler, Belirli süreli hizmet akdi ile çalışmakta olup da sürenin bitiminde işsiz kalanlar, İşyerinin el değiştirmesi veya başkasına geçmesi, kapanması veya kapatılması, işin veya işyerinin niteliğinin değişmesi nedenleriyle işten çıkarılmış olanlar, Özelleştirme nedeniyle hizmet akdi sona erenler, işsizlik ödeneğine hak kazanırlar. İşsizlik ödeneğine hak kazananların, bu ödenekten faydalanmak üzere İşten Ayrılma Bildirgesi ile birlikte hizmet akdinin feshedildiği tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içinde, İŞKUR’un en yakın ünitesine başvurmaları gerekmektedir.

Anlaşmalar hükümleri ve mütekabiliyet esasları saklı kalmak şartiyle, Türkiye'de yerleşik yerli ve yabancı şahıslara tebliğ edilmek üzere yabancı bir memleketin elçiliğinden veya sınırları içinde bulunduğu valilik kanalı ile konsolosluğundan Dışişleri Bakanlığına tevdi olunan evrak, ilgili vekalet kanalı ile yetkili mercie gönderilir ve tebliğ olunan evrak tasdikli olarak aynı yollardan iade edilir.

Yabancı memlekette tebliğ o memleketin yetkili makamı aracılığıyla yapılır. Bunun için anlaşma veya o memleket kanunları müsait ise, o yerdeki Türkiye siyasi memuru veya konsolosu tebligat yapılmasını yetkili makamdan ister. Yabancı memleketlerde bulunan kimselere tebliğ olunacak evrak, tebligatı çıkaran merciin bağlı bulunduğu vekalet vasıtasiyle Dışişleri Bakanlığına, oradan da memuriyet havzası nazarı itibara alınarak ilgili Türkiye Elçiliğine veya Konsolosluğuna gönderilir. Dışişleri Bakanlığının aracılığına lüzum görülmeyen hallerde tebligat evrakı, ilgili Bakanlıkça doğrudan doğruya o yerdeki Türkiye Büyükelçiliğine veya Başkonsolosluğuna gönderilebilir.

Yabancı anadan evlilik dışında doğan çocuk, a) Nesebinin tashihi, b) Babalığın hükümle tahakkuk etmesi, c) Tanıma, Yollarından biriyle bir Türk vatandaşına nesep bağı ile bağlanırsa, doğumundan

1.Kanun yolu ile kazanma a)Nesep ile b)Doğum yeri ile c)Evlenme ile 2.Yetkili makam kararı ile kazanma 3.Seçme hakkı ile kazanma olmak üzere üç şekilde kazanılır.

Bir Türk vatandaşı ile evlenme, kendiliğinden Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenme nedeniyle Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancılar, en az üç yıldan beri evli olmaları, fiilen birlikte yaşamaları ve evliliğin devamı kaydıyla, yurt içinde en büyük mülki idare amirliklerine, yurt dışında ise Türk konsolosluklarına yazılı olarak başvuruda bulunabilirler. Başvuru üzerine İçişleri Bakanlığınca yapılacak inceleme ve soruşturma sonucunda, aranan şartları taşıdıkları anlaşılan kişiler, bu durumun tespitine ilişkin karar tarihinden itibaren Türk vatandaşlığını kazanırlar. Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenen yabancı, evlenmekle eski vatandaşlığını kaybediyorsa Türk vatandaşlığını kendiliğinden kazanır. Evlilik yoluyla Türk vatandaşlığını kazananlar, evlenmenin butlanına karar verilmesi halinde, akitte hüsnüniyetli iseler Türk vatandaşlığını muhafaza ederler. Butlanına karar verilmiş evlenmeden olan çocuklar ana veya babaları iyiniyetli olmasalar dahi Türk vatandaşlığını muhafaza ederler.

Buna göre kiralayan; kendisi veya eşi veya çocuklarının mesken veya işyeri ihtiyacı için kira sözleşmesinin bitiminden itibaren (1) ay içinde tahliye davası açabilecektir. Tahliye davası açabilmek için “kiraya veren” sıfatına haiz olmak gerekir. Bu davayı kiralayanın yanı sıra malik ve intifa hakkı sahibi de açabilir. Dava kiracıya karşı açılır; eğer kiracılar birden fazla ise, davanın hepsine birden yöneltilmesi gerekmektedir. Zira tahliye borcu, bölünebilecek nitelikteki borçlardan değildir. Kira sözleşmesinin bitiminden itibaren bir ay içinde dava açılacaktır; ama dava açılacağı daha önceden veya bir aylık süre içinde kiracıya bildirilmişse, davanın bildirimini takip eden dönem sonuna kadar açılması mümkün hale gelecektir. Dava açıldıktan sonra veya ihtar çekildikten sonra kira parasının ihtirazi kayıtla alınıp alınmamasının önemi yoktur. Bu durumda kira bedeli alınabilir. Bu davada mahkemece aranacak en önemli husus ihtiyacın samimi olup olmadığı hususu olup, ihtiyaç iddiası her türlü delille ispatlanabilir.

Bu davada yeni malik iktisap tarihinden itibaren bir ay içinde iktisap durumunu, ihtiyacını, tahliye isteğini ve aksi halde tahliye davası açacağını kiracıya bildirmek kaydıyla, gene iktisap tarihinden başlayarak altı ay sonra tahliye davası açabilecektir. Diğer ihtiyaç sebebiyle açılan davada söylenenler bu dava içinde geçerlidir.

Sürenin Dolması veya Feshi İhbar Üzerine Sona Erme: Eğer kira sözleşmesi belirli süreli ise , süre bitiminde her iki taraf da sözleşmeyi sona erdirme imkanına sahiptirler. Kira sözleşmesinin belirsiz süreli olması durumunda ise, sözleşmenin nasıl sona erdirileceği probleminde ise herşeyden önce taraflar arasındaki sözleşmeye itibar edilmiştir. Eğer tarafla feshi ihbar mevzuunda bir düzen kabul edilmiş ise, ona uyulacaktır. Şayet taraflar arasında bu hususa değinilmemiş ise, belirsiz süreli kira sözleşmelerinin sona erdirilmesi şu şekilde olacaktır:”Mefruş olmayan apartmanlar, yazıhane, tezgah, dükkan, mağaza, mahzen, samanlık, ahır” ve bu gibi yerler, mahalli adet başka bir dönemde tayin edilmiş değilse, altı aylık sürenin bitimi için ve her halde üç ay önce yapılması gereken bir ihbar ile feshedilebilecektir. (BK262/2f) “mefruş apartman, yahut müstakil odalar yahut süknaya mahsus mefruşat” ancak bir aylık dönemin bitimi icin ve iki hafta önce yapılması gereken bir ihbar ile feshedilebilecektir.(BK262/2f2 Diğer menkul şeyler her istenilen zaman için ve üç gün evvel yapılması lazım gelen bir ihbar ile akti feshedebilirler.

Yeni çıkarılan Doğrudan Yabancı Yatırım Kanunu, Türkiye’nin uluslararası yatırımlara yönelik olarak benimsemiş olduğu dengeli ve liberal yaklaşımı açık bir biçimde yansıtmaktadır. Bu kanun, verdiği tam açıklamalarla uluslararası yatırımcılara sahip oldukları haklar ve yükümlülükler konusunda yasal anlamda yol gösteren bir kılavuzdur. Bu yeni kanun yatırımcılara ulusal şirketlerle aynı statüde işlem görme ve geniş kapsamlı yatırımcı haklarına sahip olma garantisi vermektedir. Yeni DYY kanuna ek olarak, çeşitli yasalar üzerinde yapılan önemli bazı değişiklikler de 2007 yılında Meclis’ten geçirilmiştir. Bu yeni mevzuatla DYY projeleri için tarama ve ön onay prosedürleri kaldırılmış, şirket tescil işlemleri yeniden düzenlenmiş olup gerekli tüm belgelerin Ticaret Sicili’ne ibraz edilmesi şartıyla Türkiye’de yalnızca bir gün içinde şirket kurmak mümkün hale getirilmiştir.

Türkiye’de bir haftada azami olarak 45 saat çalışılabilmekte olup ilgili tüm tarafların anlaşmaya varması halinde toplam çalışma saati, günde 11 saati geçmemek şartıyla bir işgünü üzerinden değişik şekillerde bölünebilmektedir. Belirlenen 45 saat sınırını aşan sürelerin tümü fazla mesai olarak kabul edilmektedir. Fazla mesai süresi bir yılda 270 saati geçemez. Fazla mesai oranları, hafta içi günlerde gündüz priminin % 50’si ve Pazar günleri ile resmi tatillerde ise % 100’üdür.

Türkiye’de yabancı personel istihdam edilebilmektedir.

Türkiye’de bir irtibat bürosu açmak için Hazine Müsteşarlığı ve Yabancı Yatırım Genel Müdürlüğü’ne aşağıdaki belgelerin sunulması gerekmektedir: • Uluslararası Özel Hukuka İlişkin Hauge Konferansı esaslarına göre hazırlanmış, ilgili Türk Konsolosluğu tarafından ya da yabancı makamlar tarafından düzenlenen resmi belgeler için tasdik şartının Kaldırılması Anlaşmasına göre onaylanmış ana şirketin “Faaliyet Belgesi” aslı • Ana şirketin faaliyet raporu ya da bilançosu ile gelir beyannamesi • İrtibat bürosunun faaliyetlerini yürütmek üzere atanan kişinin adına düzenlenmiş “Yetki Belgesi” aslı • İrtibat bürosunun kuruluş işlemlerinin başka birisi tarafından yürütülmesi durumunda “Vekaletname” aslı

Milletlerarası Özel Hukuk Hakkında Kanun'un 12. maddesi 'Evlenme', 13. maddesi ise 'Boşanma' konularını düzenlemektedir. M.12'ye göre; Evlenme ehliyetine ve şartlarına taraflardan her birinin evlenme anındaki Milli hukuku uygulanır. Evlenmenin şekli yapıldığı yer hukukuna tabidir. Milletlerarası sözleşmeler hükümlerine göre konsolosluklarda yapılan evlenmeler geçerlidir. M.12'ye göre; Evlenme ehliyetine ve şartlarına taraflardan her birinin evlenme anındaki Milli hukuku uygulanır. Evlenmenin şekli yapıldığı yer hukukuna tabidir. Milletlerarası sözleşmeler hükümlerine göre konsolosluklarda yapılan evlenmeler geçerlidir. Ancak Türkiye'de evlenirken şekil açısından Türk kanunlarının belirlediği şekle uyulmalıdır,aksi halde evlilik Türkiye'de geçerli olmaz. Türk kanunlarına göre yapılan evlilik beraberinde hem mal rejimi açısından hem de ileriki nesep gibi aile hukukuna ilişkin bir çok konuyu beraberinde getirdiğinden bu konuda uzman bir hukuk bürosuyla hareket etmek doğru olacaktır.

Nafakayla ilgili dava açmak için illaki boşanma davası açma zorunluluğu bulunmamaktadır. Ayrı yaşama olması da gerekmemektedir. Eşiniz ile ayrı yaşamasanız bile eğer eşiniz eviniz ile ilgilenmiyorsa nafakayla ilgili dava açabilirsiniz. Ayrı yaşama durumunda da nafakaya yönelik dava açılabilir.

Nafakanın 4 farklı türü için dava açılabilir. Bunlar; Yoksulluk Nafakası, Tedbir Nafakası, İştirak Nafakası ve Yardım Nafakasıdır. Yoksulluk Nafakası: Yoksulluk Nafakası boşanmadan sonra ekonomik olarak daha kötü durumu gelecek yani yoksulluğa düşecek olan ve boşanma daha ağır kusuru bulunmayan eşe, ekonomik durumu daha iyi olan eş tarafından ödenecek nafakanın farklı bir türüdür. Boşanma davası içerisinde talep edilebilir veya boşanma davası sonrasında bu dava açılabilir. Burada nafakaya yönelik talepte bulunacak eş için önemli olan boşanmada kusurunun olması değil kusurun diğer taraftan fazla olmamasıdır. Eğer iki tarafında kusuru yoksa kusurun diğer taraftan fazla olmaması sebebiyle yoksulluk nafakası istenebilir.

Aile Mahkemelerinde nafaka davası açabilmek için haklı bir neden bulunması gerekmektedir. Haklı nedenlerin en başında eşin evin ekonomik sorumluluklarını yerine getirmemesi ve evine özen göstermemesi söylenebilir. Boşanma aşamasında ise yoksulluğa düşecek eş diğerinden ağır kusurlu olmamak kaydıyla nafaka talep edebilir. Aile Mahkemelerinde Nafaka’nın ana mantığı evlilik içerisinde sorumluluklarını yerine getirmeyen eşlerin sorumluluklarını yerine getirmesini sağlamak, boşanma aşamasında ise evliliğin sona ermesi sebebiyle maddi durumunda kötüleşme olacak eşin evlilik içerisindeki maddi durumuna yakın bir duruma eriştirmektir.

Uygulamada çocukların yaşına göre değişmekle birlikte ortalama 200-600 TL arasında bir nafakaya hükmedilmektedir. Eşin ekonomik şartları normal vatandaşların oldukça üzerinde ise bu rakamda doğru orantılı olarak artacaktır. O yüzden Nafaka Miktarı nasıl belirlenir sorusuna verdiğimiz cevaba göre isteyeceğiniz nafaka miktarını belirleyebilirsiniz.

Nafaka miktarı belirlenirken mahkeme çeşitli kriterleri göz önüne alacaktır. Fakat nafakanın belirlenmesinde hakimin takdir hakkı çok büyüktür. Nafaka belirlenmesinde tarafların ekonomik ve sosyal durumları en belirgin kriterlerdir. Hakim nafaka miktarını belirlerken nafaka ödeyecek eşin iş durumu, çalıştığı pozisyon, ailenin daha önceki yaşam tarzı v.b hususları değerlendirerek hakkaniyete göre bir miktar belirler.

Eş mahkeme tarafında n hükmedilmiş nafakayı ödemiyorsa bu durumda icra takibi yapılmalıdır. Nafaka için yapılacak tek bir icra takibi daha sonra doğacak nafakalar içinde geçerli olacaktır.

Ceza kanununda ana hüküm hiç kimse ekonomik sebeplerden dolayı özgürlüğünden mahrum bırakılamazdır. Fakat nafaka borcunu bu kuraldan müstesnadır. Nafaka borçları ödenmediği takdirde nafaka alacağı ödenmeyen eş tarafından şikayet hakkı vardır. Bu şikayet neticesinde mahkeme ödenmeyen her nafaka alacağı için ayrı ayrı cezaya hükmedecektir.

Nafaka davalarında mahkemeler sabit bir nafakaya hükmettiği takdirde enflasyon v.b nedenlerle belirli durumlarda nafaka miktarı günün koşullarına göre çok küçük rakamlarda kalmaktadır. Kanunda bu durumu engellemek adına iki çözüm getirilmiştir. Birincisi nafaka kararı alınırken nafakanın artan oranlı olarak belirlenmesidir. Fakat çoğu zaman mahkemeler uygulamada oluşan sorunlar sebebiyle bu şekilde bir karar vermezler. Nafaka alacaklısı eşin nafaka ücretinin günün ekonomik şartlarına göre az kalması sebebiyle açabileceği Nafaka Artırım davası mevcuttur. Nafakanın artırılması davasında hakim nafakayı günün koşullarına göre yeniden değerlendirip bir karar verecektir.

Nafakanın artırılması gibi düşürülmesi de mümkündür. Bunun için yeni bir dava açmanız gerekmektedir. Açılacak davanın adı nafakanın uyarlanmasıdır. Nafakanın uyarlanması davalarında öncelikli olarak hakimin takdir hakkı mevcuttur. Bu konuda objektif kriterler bulunmamaktadır. Hakim tarafların sosyo-ekonomik durumlarını değerlendirerek bir karar verecektir. Nafaka borçlusu ekonomik şartlarında bozulma olduğunu, nafaka miktarının çok yüksek oluşunu, kişisel ihtiyaçlarını nafaka borcu sebebiyle karşılayamaz hale geldiğini, nafaka alacaklısı eşin ekonomik durumunda ciddi artış olduğunu iddia ederek Nafakanın uyarlanmasını talep etmesi uygun olacaktır.

Nafaka her ay doğan bir borçtur. Kendiliğinden sona ermez. Nafakanın sona ermesi için; öncelikle nafaka çocuklara ödeniyorsa çocukların rüşte ermesinden başka bir deyişle 18 yaşını doldurmasından sonra çocuklar yönünden nafaka borcu sona ermektedir. Eş yönünden ise, eşin yeni bir evlilik yapması, ekonomik gelirinin çok iyi seviyeye gelmesi gibi durumlarda talep halinde nafakanın kaldırılması kararı verilebilir.

Mahkeme tarafından hükmedilen nafaka borçlarının ödenmemesi durumunda, nafaka alacaklısı olan taraf dilerse icra takibi yaparak söz konusu nafaka alacağını takip edebilir. Gerek tedbir nafakası ve gerekse de yoksulluk yada iştirak nafakaları, icra hukuku açısından öncelik taşıyan bir borç türüdür. Bu tür nafaka alacaklısı icra takibinin yanı sıra ayrıca dilerse nafaka borçlusunu şikayet edebilir. Nafaka borcunu ödemeyen taraf için 3 aya kadar tazyik hapsi öngörülmektedir. Hapis cezası verildikten sonra nafaka borcunun ödenmesi durumunda infaz durdurulup nafaka borçlusu tahliye edilmektedir.

Nafakanın ödenmemesi halinde, İcra İflas Kanunu’nun 344. Maddesine göre; “Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerinegetirilirse, borçlu tahliye edilir. Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde, ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.” Yani,nafaka vermeye mahkum olup da ilamda gösterilen ödeme şartlarına riayet etmeyenborçlu, alacaklının şikayeti üzerine İcra Ceza Mahkemesince tarafların hal ve vaziyetlerine göre on günden üç aya kadar hafif hapse mahkum edilir. Cezanın infazından sonra işleyecek nafaka hakkında aynı hüküm işler. Bunun dışında Aile Mahkemesi hakimi tarafından hükmedilen nafakanın borçlusu tarafından ödenmemesi halinde nafaka borçlusuna karşı nafaka alacağı için ilam ile icra takibi başlatılabilir. İcra İflas Kanunu 206. Hükmü gereğince, İflasın açılmasından önceki son bir yıl içinde tahakkuk etmiş olan ve nakden ifası gereken aile hukukundan doğan her türlü nafaka alacakları” birinci sırada alacak niteliğindedir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. Maddesine göre kural olarak emekli maaşının haczedilebilmesi için borçlunun muvafakatinin bulunması gerekirken, aynı maddeyle buna sınırlama getirilmiştir. Bu sınırlamaya göre nafaka borçları borçlunun muvafakati dışında bırakılmıştır. Bu hükme istinaden nafaka borçlusunun emekli maaşı haczedilebilir.

E-Collecting

 

 

OUR PLACE

 

CONTACT

weekdays 09:00 - 18:00

 

Cevizli Mah. Mustafa Kemal Cad. Enderun Sok.

No:15 K:3 D:7 Kartal / Istanbul

 

Tel : +90 0216 457 14 61

Gsm : +90 0532 491 35 06

E-mail : dogan@guneyhukuk.com.tr

All Rights Reserved. Copyright © Av. Doğan Güney YILMAZ

Sitemap      Design : interbim.com

Legal Warning : The informations shared on this site is only for informational purposes, it can't be interpreted as advertisement, proposal, legal advices and consulting, according to the relevant regulations of the Bar Association of the Republic of Turkey. Av.Guney Yilmaz does not accept responsibility about the information shared on the site. The information shared on this site, the bureu's logo, and other informations can't be used without written premission of the Av.Guney Yilmaz.